Güreş ile bayanların (birileri kadın diyor) aynı karenin içerisinde yer alması, bizleri iyiden iyiye rahatsız ediyor. Başka rahatsız olanlar var ise, ne hikmetse (makam veya parayı kaybetme korkusundan olsa gerek) sessiz kamaya devam ediyorlar. Bu kaçıncı bahar (pardon) yazı. Her bir yazının içeriği, kitap/belgesel olacak kadar ayrıntılarla dolu. Bayanın/kadının bir yere kadar güreşip, belli yaştan (evlenene kadar) sonra bırakmak istemesi, bu ‘rezalete’ bir örnek. ‘Yanlışın, hatanın neresinden dönersem kârdır’ anlayışının hâkim olduğu bir davranışın temennisi, bizim gösterdiğimiz gayret ve çaba. İnsanın, bayan güreşçinin geçmişiyle yüzleşmek istemediği bir uğraş/aktivite/gösteriyi siz ‘spor’ adı altında devam ettirmeye devam ediyorsunuz. Belli sayı ve standartlarda devam ettirmek bir yana, her geçen gün sayılarını artırarak...
BAYANIN GÜREŞMESİ ‘HAYÂ’ NIN NERESİNDE?
Özel (otizmli) çocuklarla ilgilenen arkadaşıma sordum ‘İşleriniz nasıl’ diye, Elhamdülillah ‘iyi’ dedi ve ekledi; ‘Abi, keşke çocuklar engelli olmasa da, biz işsiz kalsak. Fakat ortada bir gerçek var, o da çocukların eğitime ihtiyaç duymaları.’ Engelliler, ülke nüfusu içerinde sayıları azımsanmayacak fazlalıkta bir kesimi ilgilendiriyor. Bizde diyoruz ki, keşke hiçbir kız çocuğumuz ‘güreş’ adı altında, ‘birileri’ istedi diye yarı çıplak vaziyette, üstelik ay-yıldızlı forma içerisinde, ülkenin ‘milli’ sporcusu kandırmacasıyla (minder güreşi asla bu ülkenin milli sporu değildir) güreştirmeseler de, biz de onları yazmak zorunda kalmasak. Ama nerede! Ne inanç, ne örf, ne geleneğimizle örtüşür bir ‘süreç’ söz konusu. Bayan güreşi konusunu, İslam ahlakının özünü oluşturan ‘hayâ’ konusunda yaklaşırken, kaynak araştırmasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Hadislerle İslam’ kitabından yararlandık. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur ‘İnsanlık, ilk günden beri peygamberlerin üze...