Bayrama kavuşup, günün anlam ve önemine değindiğimizde sevinç-hüzün-coşku-durgunluk- siyaset ve ölüm gibi birçok düşünce sarmalar. Bu duygu yüklü kervanda yol alırken, üstad Necip Fazıl Kısakürek’in bayram şiirini hatırlarız; “Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; Oh ne güzel, bayramlarda tahta ata binmek var.” Ölmeden önce ölmenin faziletini idrak edip, ölüm düşüncesini aldığımız nefesin her anında/alanında yer alması olgunluğuna erişme özlemi çekeriz. Belki hayatımızın filmini bir sinema sahnesinde izleme fırsat ve imkânı bulamayacağız ama bayramı yaşadığımız bu günlerde, geride bırakılan yılların ‘seline’ kapıldığımızda, duygu yüklü düşüncemizin gönlümüzde yeniden hayat bulmasına neden olmaktadır. İşte o süreçle muhatap olmak, acı-keder-hüzün-sevinç ve coşku yüklü daha büyük bir fırtınalar karşısında direnç gösterip, ayakta kalmak söz konusu olur mu, inanın ‘biliyorum’ da bilemiyorum! Bilememenin, dahası bilmek istemeyişimizin bir tek sebebi olabilir şahit olduklarımızın, dahası bildiğimizden...