Seçimle gelen, seçimle devam eder veya gider mantığı, siyasi süreç-tercihlerin en sağlam ‘yapı’ taşını oluşturmakta. Toprağın verimli olması kadar, toprağa ne ekildiği ve bakımının nasıl yapıldığı da önem taşımakta. O nedenle, yaptıklarınız-yapacaklarınızın teminatı, düsturunun hassasiyet kazanmakta. Yapılan çalışmalara, gönül/sadakatte eşlik ettiğinde, o vakit işe katma ‘değer’ kazandırmış oluruz. Hayat da böyle değil mi? Her defasında dillendirmiyor muyuz ‘Herkes işinin fazlasını değil, hakkını vermeli!’ diye. Öyle ise değişen şartlar, bizi niçin bu kadar kaygıya sevk ediyor? Ne sebep-sonuç ilişkisinin temek kaynağı, güven/güvensizlik değil mi? ‘Nasıl yaşarsınız, öyle yönetilirsiniz…’ sözüne, niçin bu kadar uzaktan/yakından, ne denli muhatabız, hiç düşündük mü? Bu nedenle, Belediye seçimi olacakmış! İşini yapan için ‘varsın olsun!’ düşüncesi hakîm ise, işini aksatan için ‘acaba’ ile başlayıp, derin düşüncelere sevk olan ‘kaybetme’ düşüncesi! Kişiye sormazlar mı; ‘Ne verdin/yaptın ki, karşılığında ne istiyorsun!’ İşte burada konumuzun içeriğini oluşturan, sosyal belediyecilik anlayışıyla engelli vatandaşlara sunulan hizmetler devreye giriyor. Madem bu hizmetler, 5393 sayılı kanunlar gibi, yasal hükümlüklerle desteklenmektedir, öyle ise sorumluluk üstlenen yetkililer bu sorumlulukları yerine getirmek gibi zorunluluğu var. İşte o vakit, seçim kaygısı taşımaz, seçim sonuçlarını açıklanmadan, kazanma şansına sahip olunur ..
ENGELLİ DERKEN, DÜŞÜNMEK GEREK!
Yaşımız kaç olursa olsun. Doğuştan veya sonradan, bir uzvumuzun olmaması veya eksik çalışması bir kabahat/suç/eksiklik değildir. Niyet hayır olunca, akıbet de hayır olursa... İşte görev ve sorumluluk, o engelli dediğimiz vatandaşların yanında olmakla başlıyor demek. Hayatlarını kendi başlarına, kaliteli şekilde sürdürebilmeleri için görev ve sorumluluk herkese, özellikle mevki-makam sahibi yöneticilere düşmekte. Kimin ne vakit, nerede ne olacağı ve nasıl bir hayat sürdüreceğinin belirsizliği olduğu süreçte, halk diliyle engelli, bizim gözümüzde özel insanlara bu imkânları sunmak gibi bir sorumluluğumuz var. Kolu olmayan yüzüyor, gözü görmeyen koşuyor, duymayan potaya attığı basketi kaçırmıyor ise, değerli İhsan kardeşimin dediği gibi ‘Siz bu insanlara nasıl engelli dersiniz!’ Anlamak ve anlatmak oldukça güç. İşte bu ‘farkındalığı’ ortaya koymak da bize düşmektedir. Burada en önemli basamaklardan birisi de tesisleşme konusu. Onların, olmayanlara örnek olması için ‘detaylandırmakta’ yarar var…
İNSAN KAZANILMADAN, SEÇİM KAZANILMAZ
Engelli dendiği vakit, çeşitleri o denli fazla ki. Her birinin tedavisi farklı ve o denli uzmanlık ister. Bu tedavinin yerine getirilmesi içinde tesisleşme önem kazanmakta. Yüzme havuzlarınız başta olmak üzere, siz eğer spor alanları ve spor tesislerinizi özel (engelli) insanların da kullanmalarına uygun hale getirirseniz, işte o vakit sizin idareciliğiniz-yöneticiliğinizle, insanlar arasında sınıf ayrımı yapmamış, uygulamalarınızda adaletli olursunuz. Engelli parkı/otobüsü/merdiveni gibi sınıf ayrımı olmadığı gibi, olması gereken park/otobüs/merdivenin engellilere uygun olması. Bir önceki yazımızda Bağcılar Belediyesi Engelliler Merkezi ve Selçuklu Belediyesi Otizm Merkezi’nin önemine değinmiştik. Bugün ise, Başakşehir İlçesinde halen yapımı süren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait ağır Engelli Rehabilitasyon Merkezi’ne dikkat çekmek istiyoruz. Sınıf ve bireysel eğitim sınıflarıyla, uzay terapi, duyusal algı, duyusal bütünleme ve robotik rehabilitasyon odaları ve havuz terapisi dikkat çekiyor. Sosyal hayata aktif katılım sağlanması için günde 250 kişinin hizmet alması hedeflenmekte. Tesis yakın zamanda açılacak. Sonuç itibariyle, iş dönüp dolaşıp ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…’ anlayışıyla hareketle, seçim kaybetmemek için, önce insanımızın gönlünü kazanmak gerekliliğine varıyor…