Batan güneşle birlikte, geceyi aydınlatan ayın ve yıldızın önemini hissetmediğimiz takdirde, nasıl bir duygu haline bürünebileceğimizi gözünüzün önüne getirin. Sporun da engelli vatandaşlara sağladığı yararlar bu his-düşüncelerden farklı değil. Sebep olan ‘unsurlar’, en umutsuz anınızda umudunuz oluyor ve geleceğe daha hüzünlü-karamsar değil umutla bakmaya başlıyorsunuz...
Bedensel, zihinsel, görme veya işitme, hiç fark etmiyor. Önce rehabilitasyon-tedavi amaçlarıyla başlayan egzersizler sonrasında kurallar dahilinde oyuna-aktivite, daha sonrasında ise ‘derece-madalyaya’ sporcu kimliğine dönüşüyor. Zirve-derece yapan bu kimlikle, bir anda kendinizi ay-yıldızlı bayrak altında, Avrupa, Dünya ve sporun finali olarak, engellilerin olimpiyatları olarak adlandırılan Paralimpik oyunlarında buluyorsunuz...
Süreç sağlıklı işlediğinde, ülkenizin gurur kaynağı olduklarına şahit oluyoruz. İnsan o anda düşünmeye başlıyor; derece-madalya, gurur kaynağı olarak normal sporcuları geride bırakan sporcularda gözlemlemediğinizde (bunun örneği Brezilya’da yapılan olimpiyatlarda yaşandı), aklınıza şaşkınlığını gizlemeyeceğiz şu soru geliyor; ‘Acaba gerçek engelli kim?...’
Evet, gerçek engelli kim? Hayatının 25 yılını sporun içinde geçiren bir spor adamı olarak kendi kendime ‘defalarca’ sormadan edemiyorum; gerçek engelli kim? Aslında sorunun cevabı çok açık ama, her ne hikmet ise karmaşık hale getirmek için uğraş halindeyiz! İnanın bunun nedenlerini, çoğu kez kendimiz dahi bilmiyoruz. Veya işimize-menfaatimize ‘bilmeme’ çabası gibi, anormal bir durum söz konusu. Neden?..