İyilik yapar gibi görünmeyin, iyilik yapın ama görünmeyin.’ Trabzonspor’un Aytemiz Alanyaspor karşısında elde etiği yenilgi veya Fenerbahçe-Beşiktaş maçının sonucu kimleri sevindirdi veya üzdü. Toplumun bilerek veya bilmeyerek ‘değer’ saydığı bu ‘sportif’ değerlendirmeler. Büyük bir kitle/kesimi peşinden sürükleyecek kadar gerçek, ‘anlık’ düşüncenin ‘tutarsız’ uğraşının karşılığıdır futbol. Tıpkı sosyal medyada 1500 takipçisi olan (bir) kişinin, öldükten sonra cenazesine sadece 5 (Beş) kişinin katılım sağlaması kadar sanal. Böyle bir fotoğraf, her daim gerçekle yüzleşme zorunluluğunun olmazsa olmaz bir olgusunu çıkarıyor karşımıza. Yazı, duyguların tercümesidir. Telaffuzu, yazıya eksik veya fazla olarak yansır. Mutlaka hislerde bir iz düşümü vardır. Söz de tıpkı yazı gibidir. Gün olur uzun süre kazanılan birliktelik bir ‘kelime’ ile düşmanlığa/kopmaya neden olduğu gibi, yaprağa ‘nakşedilen’ bir satırın da bir cilt dolusu kitaba sığdıramazsınız. Tüm bunların kendi içindeki tanımı ‘iletişim/etkileşim’ oluyor. Her yeni gün nasıl güneşle başlarsa, birliktelik-ayrılık/tanışma-tartışma/kaynaşma kısaca etkileşimde iletişimle başlar. İşte o iletişimi sadece yazı veya sözle olmuyor. Bir resim, bir çizgi, bir film karesi veya bir sporcunun başarma/şampiyonluk duygusu. Sınıfa giren eğitmenin, ayağa kalkmayan öğrencisine ‘nasıl ayağa kalkmazsın!’ serzenişi, öğrencisinin her iki ayağının olmadığını sonradan fark etmesiyle birlikte neler düşüneceği. İki kolu veya iki ayağı olmayan vatandaşlarımızın suya girdiğinde, uzuvları eksiklik olmayan akranlarına göre daha başarılı yüzmesi. Tekerlekli bisikletiyle başladığı spor/atletizm sayesinde gitmediği görmediği ülke kalmayan sporcular gibi...
SESLERİNİ, SPORTİF
BAŞARIYLA DÜNYA DUYDU
İlk etkileşim kaynağı iletişim. Söz veya beden diliyle. Peki ya görsel veya duyusal yönümüzü kullanamayacak kadar bedensel, işitme veya zihinsel engelli olursak o zaman ne olacak? Allah (cc)’ın insanı kusursuz yaratması, imtihan amacıyla zaman zaman sabrı/şükrü gerektirecek kadar ‘aciz’ kalışımız. Ne zaman ki, doğuştan itibaren kafasından başka vücudunun hiçbir yerini kullanamayan SP’li bir sporcunun 50 metrelik havuzda hiçbir yardımcı malzeme (sosis, tahta v.s.) desteği almadan, sadece ve sadece kafasıyla yüzdüğünü gördükten sonra. ‘Dünyanın en sessiz maçı ne zaman ve nerede oynadı?’ sorusuna muhatap olduğumuzda cevabını, müsabakalarında sadece hakemin düdük sesinden başka bir ses duyulmayan işitme engellilerin maçları izlemeden nereden bilebiliriz ki? Geçtiğimiz aylarda Samsun’da düzenlenen ‘İşitme Engelliler Olimpiyatı’na ‘Seslerini tüm dünya duydu’ sloganı yakıştırması boşuna değil, bir o kadar anlamlıydı...
SPORLA İLETİŞİM
HASTALIĞIN İLACI GİBİ