Napolyon ne demiş; ‘Para…Para…Para’. İlla da para. Napolyon’un sözlerine kapılıp da, para peşine takılanlar bir bakıyorsunuz ‘ödün’ kapısını da aralamış oluyorlar. Her şeyden önce, alın teri dökülmeden elde edilen para, olası hüsranın da habercisi oluyor. Kişisel bakımdan olduğu kadar şirket, kurum, kulüp v.s. hayatın her aşamasında benzerlik göstermekte. Bugün dünya yüzünde ağıt, gözyaşı, ihanetlerin kaynağına bakın, temelinde ‘paranın’ olduğunu görmek, şaşırtıcı bir durum olmayacak. Spor camiası da, paranın hükmünü en fazla hisseden kesim olarak ortaya çıkıyor. Spor ne zaman ki, 1800’lü yılların sonlarında ‘modern sporlarla’ birlikte ‘performans’ içerikli yapılmaya başlandı, işte o anda, oktan çıkan ‘okun’ rotası şaştı. Modernlik ismi altında ‘cicili-bicili’ hale getirilen spor, günümüzde önemli bir ‘rant’ aracı olarak kullanılmaya başlandı. Ya tanıtım/reklam, ya da kişisel çıkarlara rant/malzeme aracı olarak ‘hovarda’ olarak kullanılır...
BAŞKAN OLMAK MI LAZIM!
Bir Kulüp Başkanı düşünün. Göreve geldikten sonra (ki kimse kimseye zorla görev vermiyor) ne elle tutulan, ne de gözle görülen bir başarıya imza atıyor. Finansal yönden ‘kayyımlık’ boyut derecesine (kulüp başkanları her defasında ‘kayyım’ ifadesini sıkça kullanması) taşınması ve ardından yapılan ‘Borçların yapılanması, devlet aracılığıyla çözüm yolu…’ arayışları, sürecin geldiği ‘vahim’ boyutları gözler önüne sermekte. Sonrasında ise, borçların yapılanması ve ‘teşekkür’ açıklaması. Bir kulübün yönetimini üstlenen kulüp başkan ve yönetimi, görevi bıraktığında kulüp bütçesini kayyım, vergi affı gibi söylemlerle muhatap kılıyor ise, ora da ciddi şekilde, yönetim zafiyeti var demek. Peki, bizim ‘Başkan olma’ fikri nereden çıktı? Bir idari menajer, bir teknik direktör olması yetmez mi? Mali yönden bir bütçesi olmayan nasıl yönetici olur? Sorusuna gelince. Siz bugüne kadar, kulübünün yararına kendi cebinden ‘para’ aktaran başkan/yönetici gördünüz mü? Hayır…
ALİ KOÇ’UN
FENERBAHÇESİ NEREYE?.?