Sporun sadece spor, futbolun ise sadece futbol olmadığını çok değil bir hafta içerisinde yaşananlarla bir kez daha görmüş, iyiden iyiye de idrak etmiş olduk. Kazanılan Fransa maçı, hemen ardından İzlanda’da yaşananlar; futbol ‘oyunu’ içerisinde nasıl bir ‘oyun’ olabileceğiniz gözler önüne serdi. Spor tarihinin ‘tozlu’ sayfalarında yer alan benzer durumlar, her döneme damgasını vuracak, bu ve benzeri gelişmeler. O nedenle Milli Takımızın İzlanda’da yaşadıklarını garipsemiyoruz desek yeridir. Çünkü, bu ve benzeri süreçleri tetikleyen tek sebep, ‘hazımsızlık’. ‘Ay-yıldızlı ekip, Fransa’yı nasıl yenebilir ki?’ sorusunun şaşkınlığı. Futbolun saha içerisinden daha öteye nasıl taşınacağı, gelişme yolunda, kendini aşan bir Türkiye’den kimlerin rahatsız olduğu, sınır ötesine nasıl taşındığını görmüş olduk…
İzlanda maçı öncesinde Teknik Direktörümüz Şenol Güneş’in yaptığı toplantı da sarf ettiği ‘43 sene önce, 1976’da buraya geldim. Saha aynı olabilir ama şehir çok değişti, büyüdü ama belki de kafalar küçülmüş…’ sözlerinden, nasıl bir sonuç çıktığını kestirmek güç değil! Ev sahibi İzlanda’nın Milli Takım Kafilesi’ne havaalanında yapılan ‘küstahlığı’ gördükten sonra, değişen zamanla birlikte nelerin değiştiğini görmüş olduk. Türkiye’yi temsilen bir heyete, ev sahibi kimliğiyle haddini aşan bir ‘muamele’, Sayın Güneş’in dediği gibi, nüfus olarak biz bu ülkeyi küçük, insanlık değerlerinin büyük olduğunu bilirdik ama, süreç onları çok değiştirmiş. Hal böyle olunca da, sporun din, dil ve ırk olarak birleştirici gücünden söz etmek, mümkün değil. Çünkü ‘İzlanda’ buna en bariz örnek olmuştur…
Bakın dün akşam İzlanda ile maç oynadık. Bugün sizlerle ‘neyi’ konuşuyoruz. Çünkü ‘sporu’ bahane edip, kimlerin kin, nefret ve çirkinlikleri nasıl sergilediklerine şahit olduktan sonra, nasıl sahadaki ‘maçtan’ bahsedilebilir ki? Ülkemizi uluslararası platformda temsil eden bir ‘heyete’...