Her insan yaşadığı hâl üzere ölür ve her kul öldüğü hâl üzere diriltilir.»
“Hasan Karakaya…Gür sesli, tok sözlü bir “yazar ağabey”di o benim için…Diğer yandansa Karakaya, 28 Şubat’ta “küçük dev adam” sıfatını hak eden, medeni cesareti ve Müslümanca metanetiyle daha da büyümüştü gözümde.. Karakaya, tehditlere, polis takiplerine rağmen darbecilere itirazından asla taviz vermediği gibi, kendisini ve yazı ekibini mahkemeye verme kuyruğuna giren generallere karşı da sözlerini hiç sakınmamıştı…” Bu düşünceler Yazar Ömer Lekesiz’e ‘Hasan Karakaya’ya rahmet…’ başlığıyla kaleme aldığı yazısına ait…
Hasan Ağabey’i anlatmak kelimeler kâfi gelmiyor. Mescid-i Nebevî’de, Ravza-i Mutahhara’da namazını kıldıktan sonra, Hakk’a yürüdü. Allah’ın rahmeti üzerine olsun, inşallah.
Hasan Karakaya dendiğinde ilk akla ‘Mazlumun yanında, zalimin karşısında’ bir kimlik karşımıza çıkıyor. Silahlı veya silahsız, askeri ‘darbelerin’ etkisini gösterdiği dönemlerde onun mücadelesi, kendisinin rahmetle anılmasının en önemli kaynağı.
Müslümanların kendi ülkesinde, inancına yönelik yapılan 28 Şubat gibi baskılar/darbeler, hayatın her aşamasında kendisini gösteriyordu. Siyasi anlayışın bir yansıması olan süreç, ekonomi, siyasi, hukuk, sosyoloji, psikoloji, kısacası insan hayatındaki her aşamayı olumsuz yönde etkilenmesinden sporda, içerinde yer alan camialar içerinde yer alıyordu.