Sporun milli ve manevi boyutuyla ilgili düşüncelerimizin paylaşıldığı gün, mübarek Cuma’ya denk gelmesi ve ‘rezaletin’ imha’ olması temennisi, her defasında Dua etmemizi tetikliyor. Nedenini üstad Necip Fazıl’ın Sahte Kahramanlar kitabındaki hikâyeyle açıklık kazandıralım; “İntişar-ı İslâm/İslam’ın yayılması’ adlı kitapta, bir İngiliz şöyle Müslüman olur; Hepiniz biliyorsunuz, papaz arsa satar cennetten… Bir papaz kibir heykelidir… Bir gün bir İngiliz, Arabistan’da bir yerde, bir dilenci görüyor. Başında yüzlerce sinek uçan, yaralar, bereler içinde bir dilenci. Gidiyor yanına, bir para çıkarıyor ve diyor ki; ‘-Ben sana bu parayı versem Allah beni affeder mi, etmez m?’ Dilenci diyor ki ‘-Sen bana o parayı verirsen, hep sana dua ederim; gerisini Allah bilir. İsterse affeder, istemezse affetmez.’ Adam diyor ki ‘-Dilencisi bile böyle düşünen bir din haktır.’ Ve Müslüman oluyor…” Bizlerin de yapmak istediği, düşüncelerimizi yansıtmak, Sonrasında Yaradan’a sığınmak, Dua. Yanlışımızın kaynağı nefsimiz, güzellikler ise Rabbimizin inayeti. Her olayın bir sebep ve sonuç kısmı vardır. “Bir erkeği terbiye edin; bir insanı yetiştirmiş olursunuz. Bir hanımı terbiye edin; bir âileyi, hattâ toplumun büyük bir bölümünü yetiştirmiş olursunuz” denilmiştir. Resulullah (sav) buyurdular ki: “Dünya bir meta’dır. Dünya metaının en hayırlısı sâliha kadındır”…
Köprünün altından geçen suyun debisi, mevsim şartlarına göre değişkenlik gösterse de, değişmeyen bir şey var ki bayanların / kadınların, güreş başta olmak üzere, performansa dayalı, literatürde spor diye adlandırılan faaliyetlerin içinde yer almaları. Derinlemesine araştırıldığında, Haçlı Siyonist anlayışının bir projesi olarak, kirli düşüncelere nasıl ‘malzeme’ olarak kullanıldığını görmek zor değil. Spor’un gerekliliği (dikkat edin...