Aksaray ilimiz Mehmetçik İlköğretim Okulunda yaşanan otizm ‘rezaletinde’, şimdilerde herkes suçlu arıyor. Hiç kimse olayların yaşanmasındaki ‘kendisinin’ de pay sahibi olduğunu kabullenmek istemiyor. Otizmli çocukların yuhalanması ‘skandalının’ ardından, ‘münferit’ hadisesinin nedenlerini araştırıladursun, birisi de çıkıp ‘Kardeşim olayın suçlusu benim?’ diyerek, yaşanması insanlık ayıbı durumu ‘kökten’ çözülmesi yoluna gitmek istemiyor. Hadisenin ‘kırılma’ noktası, hiç kimsenin süreçten kendine pay çıkarmama gerçeği…
Hayat sürecimizde karşılaştığımız ‘olaylar’, bilgi ve becerimizle doğru orantılı olarak ‘sorun’ veya ‘çözüm’ olarak etkileşim gösterir. İnsanın edindiği deneyim ve tecrübeler göz ardı edildiği takdirde zaman, dertlerimize ‘derman’ olmak yerine, içinden ‘çıkılmaz’ sürece dönüşür. Gün gelir doğru bildiğimiz yanlış, yanlış bildiğimiz doğruların ‘kurbanı/kölesi’ olma durumunda kalırız. Cehalete bağlı, kendimize verdiğimiz bireysel ‘zarar’, sonrasında toplumsal ‘infiale’ kadar ilerler. Sürecin kitlesel harekete dönüşmesi, kısaca ‘tetiğe’ basılmasındaki en belirleyici unsur, toplumsal ‘huzurdan’ hazımsızlık duyanlar olmuştur. Nitekim otizmli çocuklar bahane edilerek, oluşturulmak istenen ‘kaos’ ortamının iki nedeni var. Birincisi ‘cehalet’, diğeri ise ‘kötü’ niyet…
Çıkıp sokağa vatandaşa ‘Otizm nedir?’ sorusunu yöneltelim. Otizm ne olduğu ve çözüm önerileri hususunda net bir sonuca ulaşamayacağınızdan emin olabilirsiniz! Çünkü, başımıza gelmeden veya okumadan bilgi sahibi olmayacağımıza göre, vatandaşa yöneltilen soruların ‘cevapsız’ kalacağından emin olabiliriz. Günlük hayatta da, zaman zaman benzer hadiselere rastlıyoruz. Otizmli bireylere sadece iki örnek, sanırım konunun hassasiyetini ortaya koymaya yetecektir. Otobüsün içerisinde yer alan yolcu, ağlayan çocuğa tepki olarak ‘Hanımefendi çocuğunu susturabilir misin?’ şekilde sesini yükseltiyor. Vatandaşın o anda tepkisinin yansıması ol...