Engelli Olimpiyatları olarak nitelendirilen Paralimpik oyunları geride kaldı ama, Rio’da yaşananların, notların yer aldığı ‘katalog-kitap-dosya’ kapatılmamalı. Neden?..
Yaşananların izdüşümü, düşünen ve uygulayanların yaşama kattığı değerli-değersizlerin tespiti, doğruluk kapısının aralanmasına neden oluyor. Bu açıdan bakıldığında, sporun ‘bilinmezlerin’ içine neden sürüklendiği gerçeği de ayan-beyan ortaya çıkmakta...
Paralimpik Oyunlarda ‘tarihi’ başarı olarak yansıyan başarı karesinden ders niteliğindeki yansımalar var. Rio de Janerio kentinde yapılan Organizasyon sonrası açıklama yapan Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Engellilerin için sporun ne mana taşıdığını o kadar güzel özetliyordu ki; ‘Sporcularımız büyük fedakârlık göstererek, büyük çalışma örneğiyle ülkemizi en iyi şekilde temsil ederek altın, gümüş ve bronz aldılar. Hepsinden önemlisi bedensel veya fiziki engelin hayata engel olmadığını tüm dünyaya ve Türkiye›ye bir kez daha gösterdiler.»
Sporun en üst makamından yapılan bu açıklamadan sonra, sporun engelli bir vatandaş-sporcu-ülke için ne manaya geldiği konusunda başka bir açıklama yapmaya gerek yok sanırım. Peki, başarı konusunda her defasında çıtayı daha yükseğe çıkaran sporcuların hayat hikayelerinde neler olduğunu irdelemekte yarar var!..
Masa Tenisinde ülkemize altın madalya kazandıran Abdullah Öztürk, yaklaşık 10 aydır ailesi ve evinden ayrı kaldığı ve hocalarının özel çalışma yaptırma sonucunda, takım halinde bronz, bireysel olarak da altın madalya aldığının belirtiliyor. Çalışmadan, özveri gösterilmeden başarılı olunamayacağının bir yansıması, duygu seli var, Öztürk’ün başarı hikâyesinde...