(*)Yazmak bir bakıma ebediyeti taleptir. Ebediyete talip olan dünyada bırakacağı şöhrete de önem vermez. Gelelim, inançsız yazar henüz bunu keşfedemedi. Keşfedemediği gibi de yıllar sonra kendisine niçin yazdığını sormak zorunda kalıyor. Manevi aküleri boşalmış bir yazarın bu suali zaman zaman kendine sorması kaçınılmaz. Ama tatminkâr bir cevap bulması da son derece zor. Her defasında cevapsızlık bir kör kuyu gibi çıkar yazarın karşısına ve kalem o kör kuyuya düşer. 3 Haziran 1988 tarihli bir günlük köşe yazısı hatırlıyorum da, hatırladıkça kendi halime şükrediyorum. Kırk yılı aşkın bir süredir yazan bir solcu, “Ben bir salağım diyordu. Benim amacım sadece dünyada yaşayabilmek oldu. Ne tuhaf.” Tuhaf olmasına tuhaf ama, kendisini dosdoğru anlatmış. Hayvani bir içgüdüyle hayatını sürdürmenin dışında kalıcı bir emeli olmayan aydına dense dense ‘salak’ denir. Bir kalemin kırk yıldır maksatsız işlemesi ne acınacak haldir.” (*Mecburen Atatürkçü-Yavuz Bahadıroğlu-Nesil Yayınları-s.252-253)
HAKK’A ATILAN OKUN TAKİPÇİLERİ
Üstad Yavuz Bahadıroğlu’nun ‘yazı’ konusunda yukarıda dillendirdiği gibi, yazmak ebediyeti talep. Geriye dönüp bakıldığında, pişmanlık...