Hızla gelişen, değişen ve karşılaşılan her bir olay karşısında insan, neden sonuç ilişkisine anlam kazandırmak için hafızasını yoklar. Sporda da durum farksız değil. Takım tutmayan/desteklemeyen bir vatandaş, spor neticelerinden uzaktan yakından etkilenmeyen insanımız yok gibi. Kazanılan veya kaybedilen sportif müsabakalar ve peşinden sürüklenen milyonlar. Madem böyle bir süreçten etkilenmemek olamaz, adı spor da olsa kontrol altında olması geliyor. Bir spor etkinliğine ayrılan zaman, yapılan faaliyetin toplumun milli ve manevi değerleri üzerinde nasıl etkili olduğu önem taşımakta. Bunu yaparken de geleneğe sahip çıkılması…
Türkiye’de spor faaliyetleri, devlet denetiminde Federasyonlar aracılığıyla sürdürülmekte. Ülkemizde geleneksel sporların yürütülmesi, Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonunca gerçekleştiriliyor. Atlı cirit, Şalvar Güreşi, Aba Güreşi, Rahvan Binicilik, Atlı Okçuluk, Atlı Kızak ve Geleneksel Kızak, federasyonun faaliyet gösterdiği branşlar. Buraya kadar tamam. İyi niyetle yola çıkıp, emek sarf edenleri tebrik ederiz. Federasyonun etkinlik programında yer alan bu branşların Türk geleneği ve İslam esaslarına uyum konusunu uzmanlara bırakırsak, bizim üzerinde durmak istediğimiz husus, gelenek başlığı altındaki spor branşlarının manevi ve kültürel mirasımızın yansıması olup olmadığı ve toplumun daha çok katılımcı olmasını sağlayacak çalışmalar…
Gelenek ile spor arasında bir bağlantı sağlayıp, ‘Geleneksel sporlar, bir toplum için neden önemli?’ sorusuna cevap ararken, Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan’ın ‘Türkiye’nin Yüzyılı ve Geleceği Uluslararası Gençlik Sempozyumundaki yaptığı konuşma dikkatimizi çekti. Sayın Erdoğan’ın ‘Geçmiş olmadığı zaman kimlik olmaz. Kimlik olmadığı zaman kurduğunuzu zannettiğiniz gelecek size ait olamaz…’ şeklindeki açıklamaları, adı spor da olsa, geleneği sahiplenerek sadık kalınma gerekliliğimizi, çok net bir şekilde yansıtmaktadır. Binlerce yıllık bir geleneğin mirasçıları olarak, geleneklerimize sahip çıkmak, sorumluluk yüklenen milli ve manevi değerleriyle yoğrulan bir ‘dindar’ ve ‘ahlaklı’ bir gençlik manasını yansıtır. İşte o nedenle Geleneksel Sporlar, yabana atılmayacak kadar önemli, üzerinde titizlikle durulması kadar da değer taşımakta…
Kültür ve sanatın önem taşıdığı yerde spor da bu sürecin adeta bir yansıması olur. Geleneksel spor dalları da adeta geçmişi yaşamak, tarihin izlerini taşıması manasına geldiği için, spor branşının yapan çocuk/genç/yetişkinler, yaptığı işin geçmişine merak salar. Şeyh Edebali ‘Geçmişini bilmeyen, geleceği de bilemez’ sözüne sadakatle, geleneksel sporlara bağlılığın ne denli önem taşıyacağını görmekteyiz. Her bir spor branşın yapılıp uygulanması, tarihsel sürecin yansıması olur. Bu bağlamda, modern sporlarla birlikte yaygınlaştırmaya başlayan spor branşları ve o spor dalları yapılırken giyilen kıyafetler, hangi anlayışın yansıması olduğu her haliyle, ayan beyan belli değil mi? Sadece örnek okçuluk branşı…
Modern sporların bir ürünü olan ve okçuluk adı altında gerçekleştirilen klasik ve makaralı yayın kısa tarihinde bir bilgiye ulaşmak zor. Tamamen, geleneksel okçuluğu ‘yok’ saymak dışında bir mana ifade etmiyor! Neden? Geleneksel okçuluk dendiği vakit, tarih kitaplarında Peygamberimiz dönemi, 625 yılında yapılan Uhud savaşında okçuluk başarısı gösteren Ebû Vakkas, Selçuklularda ok ve yayın üstünlük sembolü olarak kabul edilmesi, hatırlanır. Sonuç olarak, Türk geleneği ve İslam esaslarıyla bağdaşan, şanlı tarihimizin yansıması olan geleneksel sporlarımızı sahip çıkmak ve sürdürülebilir olmasının önemini ortaya koyuyor…