Engelsiz bir hayatın şifresini çözmek için ne fazla bilgi ne de, abartılacak maceraya gerek vardır. Yapılması gereken sadece doğru bilineni hayata geçirmek. Sağlıklı bireyler kadar, bir uzvunun olmaması veya eksik işlevinden dolayı sağlığını korumak ve hayata tutunabilme çabası, sonucu abartılmayacak kadar mutluluk kapısı aralamakta. Her bir hedef, yeni bir hedefin de adeta başlangıcı oluyor. Çıta yükseldikçe, alkışlar da takdirler de artıyor. Eğer bu kişi sporcu ise geçilen her engel, kendisi için sadece moral kaynağı olmuyor, madalyalarla taçlanıyor. Bu övünç, takdirlik başarı serüvenlerini her pazar günü bu satırlarda paylaştıkça, sevincimiz artıyor. Başarıya adını yazan yürekleri derya olan kahramanaların ardı arkası kesilmedi. Bir yılı aşkın bir zaman, yazmaya devam ediyoruz Türkiye, dahası Avrupa, dahası Dünya, dahası Olimpiyat Şampiyonlarını. Son örneği adını Avrupa Şampiyonasına yazdıran Tekerlekli Sandalye Basketbol milli takımımız. Başarı, derece, madalyalarla normal sporculara fark atarak, kürsüde yerini almaları, bizleri her defasında ‘Bunlar mı engelli?’ sorusunun yöneltmeye mecbur bırakıyor...
Şimdi onların arzu ve istekleri, sportif başarılarına eğitim başarısını da eklemek. Kültürlü sporcular olmak. Bunun olabilmesi için, gerekli şartların oluşması gerekiyor. Engelli vatandaşlarımızın ulusal ve uluslararası yarışlardaki sportif başarılarını gördükçe, başarının tek başına yeterli olmayacağı ve üniversite düzeyinde eğitimle desteklenmesi gerektiği kanaati uyandı Yüksek Öğrenim Kurumunda (YÖK). Bir önceki yazımızda, mevcut üniversitelerin hangilerinde Engelliler Bölümlerinin açıldığına vurgu yapmıştık. Bölüm açmanın yetmeyeceği, tesis, eğitmen gibi gerekli altyapının oluştulması gerekiyor. Bu konuda sadece bir örnek yüzme branşında Avrupa Şampiyonu engelli sporcunun, aynı branşın uygulama dersinden hocasından 70 puan almasının nasıl bir açıklaması olabilir? Bir önceki yazımızda değindiğimiz Malatya İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu ‘Engellilerde Egzersiz ve Spor Eğitimi Bölümü’ne engelli öğrenci kontenjanı alınmaması, engellilere eğitim vermeleri için bu bölümden ilk mezun 40 öğrenciden sadece 4 tanesinin Milli eğitimden göreve başlamasının izahını yapmakta zorlanıyorum! Bir işin içinde gözüken fakat, o işten anlamamasından kaynaklı olması (engelliler de buna dahil), o kadar da şaşırtmıyor bizleri. Peki çözüm? Ehliyet ve riyakat. Birlik ve beraberliğimize yönelik son yaşanan (Fetö gibi) olaylardan sonra, üçüncü bir şık ekleniyor ‘sadakat’...
Tüm bunları dillendirirken konu ile ilgili şûralar, sempozyumlar düzenlenmesi görüşü akla geliyor. Rektör ve Dekanların kişisel-keyfi kararları bir kenara koyarak, YÖK’ün verdiği yetkiyi kullanıp, Üniversitelerin Beden Eğitimi ve Spor Bölümlerinde engellilere yönelik kontenjan açtığını düşünelim. Üniversitedeki değerli bir hocamızın önemine vurgu yaptığı şu hususlar, enine-boyuna iyi araştırılması gerekiyor; ‘Dersleri yürütecek akademisyen alana özgü eğitim ehliyetine sahipler mi? Yüksek Okul ve fakültelerde eğitim müfredatı oluşturulabilindi mi? Bu bölümlerden mezun olan öğrencilerin mesleki tanımları yapıldı mı ve kurumlardaki iş istihdamı ne? Üniversitelerin fiziki yapısı, engellilerin eirşebilirlik hususuna uygun mu? Hocamızın bizlerle paylaştığı bu sorunların dileriz karşılık bulur. Selçuk Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin kasım ayında yapacağı ‘Engelliler Şûrasında’ yaşanılan ve oluşabilecek sorunlar konusu tartışılarak olması sevindirci. Konya’ya davet edilen YÖK’ün, ‘Şûra’ya temsilcicisini göndermesi, ayrıca önemli Şûra’dan çıkacak sonucun hayata geçirilmesi ise bizim temennimiz, yetkililerin görev ve sorumluluğudur. Unutmamalıyız ki ‘engeller’ aşılması için vardır. Aşılan her bir engel ise yeni bir başarı hikayesini doğurur...