A Milli Futbol Takımı, UEFA Uluslar B Ligi 2. Grubu son sırada tamamlayarak alt, futbolun C, 3. Ligine düştü. Dün akşam, bir hazırlık maçında daha Ukrayna’yı konuk ettik. Anlamakta zorluk çekiyorum; ‘Önce resmi maç mı, yoksa hazırlık karşılaşması mı oynanır!’ Sonucu belli olan müsabakaya ‘gazozuna’ maç benzetmesini çoğumuz biliriz. Ukrayna maçının sonucu sadece kendi içinde ‘özel’ oldu. Nedenini, daha önce oynadığımız sekiz karşılaşmanın 4 galibiyet 2 beraberlik alınması, olası İsveç yenilgisinden sonra ‘ilaç’ niyet taşıması. Biz yazımızı Ukrayna maçından önce yazıldığımızdan, bu maçın sonucunu henüz belli değildi. Skorun ne olacağı belli olmasa da, Rumen teknik direktör Lucescu yönetiminde Milli Takımın değişen bir durumun olmayacağının garantisini verebiliriz! Bu kadar iddialı olmamızın nedeni, Lucescu ile oynanan 16 karşılaşmada sadece 4 galibiyet alırken, 7 kez de mağlup olması. Milli Takımın hiç bu kadar kötü bir dönem olmadığını belirtmek abartı değil. Bir başka gerçek ise Rumen teknik ekibin saha içinden daha çok, dışında mücadelesi. Açık bir ifadeyle, teknik patronun sahadaki başarıdan daha çok, saha dışı söylemlerle ön planda olması. Nasıl mı? Devam edelim…
LUCESCU BAŞARISIZLIĞIN NERESİNDE?
Rumen teknik adam, Milli Takıma geldiğinden bugüne, oldukça kendisinden emin. Takımı yenilgi alsa da, bir alt lige düşse de, asla ve asla başarısızlığı kabul edecek tarafı yok. Her maç öncesi olduğu gibi, ‘Yarınki maçın bilincindeyiz…’ açıklamasıyla, İsveç maçı öncesinde de umut saçmıştı. Avrupa’nın en genç takımı olması ne kadar umut verici olsa da, yine kendi ifade ettiği ‘Milli Takım olarak tabii iyi sonuçlar almamız gerekiyor…’ gibi kitabın ortasından konuşuyor. Bir alt lige düşmeye neden olan mağlubiyetten sonra ‘Geleceğime ben karar veririm. Yararlı olamayacağımı görürsem zaten kimseye bu konuda bir şey yapmama gerek yok…’ türünden açık ve net bir açıklama. Bu demek oluyor ki, ‘Futbol Milli Takımımızın UEFA Uluslar B Ligi’ne veda etmesini, Lucescu’ya göre başarı olarak mı adlandırmak gerek?’ Evet. Öyle olmasaydı, ‘Yararlı olmayacağımı görürsem…’ der miydi, Bay Lucescu! Bağlı bulunduğu federasyonun başkan ve yöneticileri de ona ‘seyirci’ kalır mıydı!..
DEMİRÖREN YANLIŞIN NERESİNDE?
‘…Takım ruhunu öne çıkaran, kenetlenmiş, pırıl pırıl bir jenerasyon yakaladık ve bunun meyvelerini sadece EURO 2020’de değil, daha sonraki turnuvalara katılarak toplayacağımızı ümit ediyoruz…’ diyor, Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Yıldırım Demirören. Futbolumuzun Federasyonu Başkanı hayatından/gidişattan memnun, teknik direktörü ve açıklamaları ise öz güvenle ‘hodri meydan’ yüklü. Sahi, bize ne oluyor? Öyle ya, lig desen futbol dışında her türlü rezalet ‘meziyet’ olarak görülüyor, Milli Takım desen ‘üst üste’ yenilginin karşılığı birlerine göre geleceği ‘inşa’ etmek manasına geliyor. Evet, yetkilileri ‘rahatsız’ olamasa da, ay-yıldızlı ekibin aldığı başarısız sonuçlardan bizler rahatsız olmaktayız. Problemin, çözümü çok basit. Her söyleminde, tazminat aşkına beni ‘kovun’ mesajı veren ‘Rumen’ teknik adamı, kim göreve getirdi ise (Yıldırım Demirören) tazminatını vermeli ve göndermeli. Evet, cebinden ödemeli ki, bir sonra teknik direktörler sözleşme yapılırken, sözleşmesine ‘başarı/başarısız’ halinde, ceza mahiyetinde, sözleşme feshine karşılık gelen madde koyulması gerek. Biz de yazımızı tamamlarken, Atiker Konyaspor, Aykut Kocaman’a tam 2,5 yıllığına imza atıyordu. Yıldırım Demirören’in Fatih Terim’e 5+2 yıllık sözleşme imza neticesinin, nasıl ‘davalık’ olduğunu hatırlamadan edemedik. Lucescu’nun ‘Sadece aptallar fikrini değiştirmez’ sözünü ne çabuk unuttuk. O nedenle diyoruz ki; ‘Para, kovulma/tazminat aşkına konuş Lucescu, kim tutar seni!..’