Beş ay önce muhalif kesimlerdeki genel siyasi hava aşağı yukarı şöyleydi:
“Ekonomi bu iktidarı götürüyor. Ceketi koysak kazanır. Bu sefer kaybedecekler. Kesin kazandık. Acaba Kılıçdaroğlu seçilince CHP’nin başına kim gelecek?”
Beş ay sonra ise muhalif kesimde...
Derin bir hayal kırıklığı, itiraf edilmeyen bir karamsarlık, güçlü bir umutsuzluk havası var.
Beş ayda hava nasıl döndü?
Herkes biliyor havanın nasıl döndüğünü.
Ama ben yine de ifade edeyim:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, diplomaside ataklar yaptı.
- Ekrem İmamoğlu yarıştan koparıldı.
- Mansur Yavaş seçeneği ağırlık kazanamadı.
- Sosyal konut hamlesi, iktidar lehine bir hava yarattı.
- Kemal Kılıçdaroğlu üst üste çok hata yaptı.
- CHP ile İYİ Parti, aynı dalga boyuna giremedi.
- AK Parti’nin kararsızları, AK Parti’ye doğru eğilim gösterdi.
- Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı ters tepti.
- Ekonomiyi muhalefet çözer algısı oluşmadı.
Yani havanın dönmesinde Erdoğan’ın payı olduğu kadar muhalefetin de payı var.
ANKETLERE BAKIŞIMIZ
MİLLİ özelliğimiz şöyledir:
Tuttuğumuz tarafı düşük gösteren anket gördüğümüzde...
“Bu anket uydurma! Masa başında mı yaptın bunu?” falan deriz.
Tuttuğumuz tarafı yüksek gösteren anket gördüğümüzde...
“Geliyor gelmekte olan” falan diyerek zaferimizi ilan ederiz.
Hangi tarafı tutarsak tutalım, milletçe böyleyiz biz. Hatta taraf tutsam ben bile böyle tutum alırım. Kendimi ayırmıyorum yani.
MUHAFAZAKÂR DEVRİMCİ BİR OKSİMORON MUDUR?
MUHAFAZAKÂR...
Adı üstünde, muhafaza eder.
Devrimci...
Adı üstünde, statükoyu darmadağın eder.
Bu ikisi birbiriyle acayip çelişkili gibi görünüyor.
Ama değil.
Bir insan geleneklerine, kültürüne, tarihine bağlılık açısından...
Sonuna kadar muhafazakâr olabilir.
Aynı insan siyasette izlediği çizgi açısından...
Statükoyu hallaç pamuğu gibi dağıtan bir devrimci olabilir.
Erdoğan’ın “Ben muhafazakâr bir devrimciyim” sözüyle kastettiği tam olarak böyle bir şey.
Bu açıdan bakıldığında da ortada bir oksimoron yok.
BÜLEND ÖZVEREN
DÖNEM: Siyah beyaz bir dönem.