Levent Göktaş’ın hayatından üç perde aktarıyorum:
- BİRİNCİ PERDE: Başarılı bir asker. Özel Kuvvetler’de görev yapmış. Milliyetçi çizgide bir subay olarak biliniyor. Üstün cesaret ve feragat madalyaları var.
- İKİNCİ PERDE: Ergenekon’dan cezaevinde. Beş yılı aşkın bir süre Silivri zindanında. Yani FETÖ’nün hedef aldığı askerler arasında. Yani FETÖ’nün kumpasına maruz kalanlar arasında.
- ÜÇÜNCÜ PERDE: Hablemitoğlu suikastını gerçekleştiren ekibin ele başı olarak yeniden hapiste. İşin en ilginç tarafı ise şu: Suikastı FETÖ adına gerçekleştirmiş olması.
Yok böyle inişler ve çıkışlar:
Üç madalyalı kahraman askerken...
Ergenekon’undan Silivri zindanına...
Yeniden kahramanlaşmışken...
FETÖ tetikçiliğinden hapse...
Şaşkınlık içinde izlenecek bir hayat seyri.
Yükseliyor, düşüyor, tekrar yükseliyor ve en sonunda bir daha yükselemeyecek şekilde düşüyor.
Üstelik son düşüşü...
Hablemitoğlu suikastı gibi nefretlik bir suç yüzünden.
Son zamanların en acayip adamı benim için Levent Göktaş’tır.
KILIÇDAROĞLU İLE İLGİLİ DELİCE MERAK ETTİĞİM ŞEY
ADAYLIK için bu kadar hırs yapmasına bakıyorum.
“İlle de ben aday olacağım” diye tutturmasına bakıyorum.
Adaylık umuduna sımsıkı sarılmasına bakıyorum.
Ve aklıma şu soru geliyor:
Kemal Bey, nasıl oldu da iki kez adaylığı başkalarına bırakabildi?
Neden Ekmeleddin Bey ya da Muharrem Bey yerine kendisi aday olmadı?
Ya da şöyle sorayım:
Adaylık hırsı, neden şimdi ortaya çıktı?
Bu hırs, geçmişte nasıl oldu da bastırıldı?