Çünkü onlar, en son tahlilde çok iyi insanlardır.
Bazıları üşengeç, yorgun, bıkkın ve katı olsalar da...
Çoğu gerektiğinde merhametten bir anıt kesilmesini bilirler.
Gecenin bir yarısı, “Doktor, şuramda bir ağrı var. Bu ne ola ki?” diye telefonla arasan...
Hiç yüksünmeden derdine derman olmaya çalışırlar.
Hiçbir şeyi hafife almazlar.
Seslerinin tonu hep yumuşacıktır.
Gazeteyi kâğıttan okurlar.
Ve siyasi yorumları, her zaman mantıklıdır.
Doktorları niçin sevmeliyiz?
Çünkü onların, her zaman tuhaf merakları vardır.
Türk Sanat Müziği’ndeki tüm makamları bilirler.
Doktorluktan gayri işlere karşı çocuksu bir merakları vardır.
Askerlik anısı anlatır gibi doktorluk anısı anlatırlar.
“Yok bir şeyin, turp gibisin” diyerek hastalık hastalarının tüm hastalığını yerle bir etmeyi başarırlar.
Doktorları niçin sevmeliyiz?
Çünkü onların eğlenmeleri içten, kederlenmeleri artistiktir.
Her birinin kendine özgü bir tarzı vardır.
Kimi ilaç vermeyi sever, kimi ilaçtan uzak tutar.
Kimi hemen ameliyat der, kimi ameliyata hiç gerek duymaz.
Kimi uzun uzun sırt dinler, kimi şöyle bir bakmakla yetinir.
Ama sonuçta hepsinin muradı birdir.
Doktorları niçin sevmeliyiz?
Çünkü onlar, hiçbir genellemenin içine sığamayacak kadar birbirlerinden farklıdırlar.
Tıpkı bizler gibi.
ATATÜRK’ÜN SOPAYLA KOVALAYACAĞI ATATÜRKÇÜ