ÖNCE "görüyorum restini" edasıyla şu denir:
“Ben tezime de halkıma da güveniyorum. Tamam, gidelim! Hadi! Hemen!”
Ardından yeni bir rest çekilir:
“Ama bir şartım var: Halka gitmeden önce bu konuyu halkın önünde tartışacağız. Eşit şartlarda bir televizyon tartışması yapacağız. Var mısın?”
Ardından yeni bir rest daha çekilir:
“Televizyon tartışmasına çıkmaya cesaret edemeyip kaçıyor musun? O zaman tezlerimizin eşit şartlarda halka ulaştırılmasının koşullarını sağla.”
Ardından daha etkili yeni bir rest daha çekilir:
“Eşit şartları kabul etmiyor musun? O zaman bari sen on söyle, ben üç söyleyeyim. Benim üç söylemem, senin on söylemeni ezer.”
Çek bütün bu restleri de...
En azından “Ben halktan kaçmıyorum kardeşim” demeye yüzün olsun.
REİS'E İHBAR EDİYORUM
SAYIN Reisim...
En yüksek ses tonuyla şöyle dediniz:
“Senin Bağdat dediğin nedir? Tamamen Şia’dan oluşan bir ordunun yönetmenidir. Biz onlarla mı konuşacağız?”
Sayın Reisim...
Benden duymuş olmayın ama sizin “Biz onlarla mı konuşacağız” diye haykırdığınız dakikalarda...
Bizden bir heyet Bağdat’a gitti.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı başkanlığındaki bu heyet, gayet olumlu görüşmeler yaptı.
Bu arada Bağdat’tan bir heyetin de Ankara’ya gelmesi söz konusuymuş.
Sayın Reisim...
Sizden habersiz birtakım işler çevriliyor. Haberiniz olsun. Bir dost.
MANTIK ŞART
“MADEM halka sormaya bu kadar meraklısın, o halde vergiyi, ÖTV’yi, köprü parasını, parti kapatmayı falan da halka sorsana” diye laf geçirenler var bana.
Eğitimde mantık derslerini artırmak şart...