1- Telefonuma gelen fotoğraflar‘Hannibal’ filmi gibiydi
Fotoğraflar geldi telefonuma... Açtım baktım... Kesilmiş insan vücudu parçaları... Eller, ayaklar, kafa falan... Bakılacak gibi değil... Bir yandan “Bakmamalıyım, aklımdan çıkmayacak, rüyama girecek, beynime kazınacak” falan diye kaygılanıyorum, bir yandan da bakmaktan kendimi alamıyorum... Mesajın altında şu yazıyor: “İşte Suudi Konsolosluğu’nda katledilen gazeteci Kaşıkçı’nın cesedinden parçalar”. Suudi Arabistan usulü ‘Hostel’ filmine maruz kalmış gibi oldum yani.
2- ‘DÜNYANIN ÇİVİSİ GERÇEKTEN ÇIKMIŞ’ DİYE HAYIFLANDIM
Fotoğrafların da etkisiyle başladım söylenmeye... “Dünyanın çivisi çıktı deniyordu ama bu sefer sahiden çıktı” dedim... “Cinayeti devlet işliyorsa polis çağırmanın bir manası kalmaz” dedim. “Elçilik ve konsolosluk gibi binalar emin yerler olmayacaksa neresi olacak?” dedim. “Dünyanın gözü önünde arkasında Washington Post’un olduğu gazeteciye bunu yapan ülke, Yemen’deki mazlum çocuklara neler yapmaz?” dedim. Ve adının Batı basınında “MbS” diye kodlanması için PR yapan veliaht prense lanet ettim.
3- TELEFONDAKİ SES ‘KAŞIKÇI ÖLMEDİ, YAŞIYOR’ DEDİ
Sonra bir şey oldu... Tuhaf bir şey... Bu tür alengirli mevzularda dedikleri hep çıkan bir dostum aradı. Dedi ki: “İnanamayacaksın ama son aldığım bilgiye göre Kaşıkçı olayıyla ilgili olarak bu zamana kadar okuduğun bütün haberler çöp... Kaşıkçı yaşıyor, öldürülmedi...”. Cevap olarak “Gerçekten inanmayacağım” dedim. Fakat dostum kendinden emindi: “Bunu yaz bir kenara... Yakında Kaşıkçı’nın yaşadığını bütün dünya öğrenecek”. Pek inanmadım ama “Ay hadi inşallah” demeyi de ihmal etmedim.