- SANATÇILAR: Sanatçının sevilmesi, beğenilmesi, alkışlanması ile siyasetçinin sevilmesi, beğenilmesi, alkışlanması arasında kocaman bir mahiyet farkı vardır. Sanatçılar, bu mahiyet farkını tam olarak kavrayamadıkları için siyasete heves ediyorlar. Sonuç? Genellikle büyük hayal kırıklıkları.
- AKADEMİSYENLER: Siyasete giren akademisyenler, genellikle “teori” ile “pratik” arasındaki uçuruma yuvarlanıyorlar. Uzun ve ağdalı konuşuyorlar mesela. “Öğreten insan” pozisyonundan bir türlü çıkamıyorlar mesela. Çözüme odaklanmak yerine sorunu tanımlamak peşinde koşuyorlar mesela.
- GAZETECİLER: Hep kritik etmeye alışmışlar. Hep dikkat çekmeye alışmışlar. Hep tavsiye vermeye alışmışlar. Siyasete girdiklerinde de başlıyorlar içeriden kritik etmeye, başlıyorlar dikkat çekme çabasına, başlıyorlar sağa sola tavsiye vermeye. Bütün bunlar siyasetin kendi doğasında süper sevimsiz kaçıyor.
GİTTİ ÖZTRAK GELDİ YÜCEL
- Faik Öztrak Avrupai bir parti sözcüsüydü. Deniz Yücel ise Amerikanvari bir sözcü.
- Faik Öztrak epey eskimişti ve yıpranmıştı. Deniz Yücel ise epey genç ve yeni.
- Faik Öztrak bazen sürrealizm yapardı. Deniz Yücel ise katı bir realizm yanlısı gibi.
- Faik Öztrak dayanaksız da olsa iddialıydı. Deniz Yücel ise usta bir geçiştirici.
- Faik Öztrak atadan dededen geliyordu. Deniz Yücel ise örgütten geliyor.
GÜLÜCÜK, BARİSTA, KIZ ARKADAŞ KAHVE FALAN
İSTANBUL’da bir kafede baristanın teki, yaptığı kahvenin üzerine şeker bir gülücük emojisi kondurmuş. Baristanın neredeyse üç katı olan devasa bir adam, “Vay sen nasıl benim kız arkadaşımın kahvesine böyle bir şey yaparsın” diye baristaya bir güzel girişmiş.
*
İstanbul’un bütün baristalarına sesleniyorum: