-MUHARREM İNCE:
Kavgacı mı? Hem de nasıl... Hitabette usta mı? En az ‘o’nun kadar... İnatçı mı? Çok, hem de çok... Sokağın dilini biliyor mu? Biliyor, hatta biraz fazla biliyor... Zaafları var mı? Ohooo! Duygusala bağlamasını beceriyor mu? Hüngür hüngür ağlayacak kadar... İddialı mı? Yüzü kıpkırmızı olacak kadar? Hırslı mı? Hırsından duvarları yumruklayacak kadar... Peki bunlar yeter mi? Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum.
*
-UMUT ORAN: İyi bir şirket yöneticisi... İyi bir sivil toplum örgütü yöneticisi... Peki iyi bir parti başkanı olabilir mi? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Bizim toplum için biraz fazla “alafranga” kaçabilir. Fazla Avrupai... Hitabetiyle göz doldurmuyor. Bariz bir öfkesi yok. Bir hikâyesi de yok. Üstelik bizim gibi toplumlar için biraz fazla soğukkanlı...
*
-SELİN SAYEK BÖKE: Konuşma ve hitabet: Gayet iyi... Ekonomide meselelere hâkimiyet: Fazlasıyla var... Anlaşılır olma: Eh, fena değil... Diyalog kurma: Hiç de sekter bir politikacı değil, dışa açık... Hakkaniyet: Hiçbir zaman hakkaniyetsizlik yapmıyor. Ama yine de bir eksik var... Kolayca yenilebilmesine neden olabilecek bir eksiklik. Adını koyamadığım bir eksiklik.
-MUSTAFA BALBAY: Hapislerde yatmak, mağdur olmak tek başına
yetseydi... Şimdi ülkenin bir numarası olurdu. Fakat hapis ve
mağduriyet, faktörlerden sadece biri... Başka faktörler de
gerekiyor: Motivasyon gücü, bir büyük iddiaya sahip olma
potansiyeli, bir parça karizma falan... Balbay’da
işte bunlar eksik.