Sabah saat 4.30.
Herkes gibi ben de sallantıyla uyandım.
Sabahları en az üç kahve içmeden gözünü bile açamayanlar familyasından olduğum için kalakaldım.
Sadece aval aval etrafıma baktım.
Üçüncü saniyede içimden geçen cümle şu oldu:
“Profesör Naci Görür’ün bir süredir tellallığını yaptığı büyük İstanbul depremi bu mu acaba?”
“99 depremi”, “Düzce depremi” falan...
Bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.
Sonra da...
“Ne yapacaktık yahu biz? Çöküp tutunacak mıydık? Masanın altına mı girecektik? Kapanacak mıydık?” soruları zihnimde belirmeye başladı.
- Çökecek yer bulamadım.
- Kapanacak mecal bulamadım.
- Tutunacak mecra bulamadım.
Öylece kalakaldım.
Bir de baktım ki...
Kedim Sekter...
Anında çökmüş, anında kapanmış, anında tutunmuştu.
Kulaklarını dikmişti. Kuyruğu fır dönüyordu.
Kedim Sekter’in benden çok daha duyarlı, çok daha sorumlu ve çok daha disiplinli bir vatandaş olduğuna kanaat getirdim.
O anların en tuhaf tarafı şuydu:
Ben ne yapacağını bilmez halde aval aval etrafıma bakarken...
Kedim Sekter, bana...
“Üç kahve içemeden güne başlayamam artistliğine kendini kaptırırsan işte böyle aval aval etrafa bakarsın” der gibi bakıyordu.
AMA BU HAYSİYETSİZLİK
BU görüntü İran’da çekilmiş. Dünya Kupası’nda İran’ın İngiltere’ye farklı yenilmesi üzerine İngiliz bayrağıyla sokağa fırlayan bir motosikletlinin görüntüsü bu. İngiliz bayrağını almış sırtına, sözüm ona İran’daki kadınların özgürlüklerine yönelik kısıtlamaları protesto ediyor.
Ta en başından beri söyledim: