- ÜSKÜDAR: O betondan meydanı her gün görmek mi? Aman Allah
muhafaza!
*
- CİHANGİR: İyi ama ben o zaman Nişantaşı’nı niye bırakıyorum ki?
*
- FATİH: Buraya taşınırsam... Bana her gün Peyami Bey’in “Fatih - Harbiye” kitabını tersten okuturlar vallaha.
*
- KADIKÖY: Aziz Yıldırım müsaade eder mi acaba?
*
- SULTANBEYLİ: CHP’li Aykut falan bana “bak yine döndün” diye laf sokmazsa ben de bir şey bilmiyorum.
*
- BAĞCILAR: “Hem işine de yakın olursun” falan diyorlar ya... Neredeyse ikna olacağım.
*
- BEBEK: “Lucca” adlı teşhir istasyonu aklıma geldikçe... Hızla uzaklaşıyorum bu fikirden.
*
- FLORYA: Burada da şöyle okkalı bir House Cafe falan bulabilir miyim ki?
*
- SİLİVRİ: Hem anneme hem de cezaevine yakın... Hımm... Düşünebilirim.
*
- SULTANAHMET: Eski ahşap bir evi restore ettirip Mehmet Şevket Eygi’ye komşu olmak... Fena fikir değil hani.
*
- ESENLER: Belediye Başkanı da uzaktan arkadaşım olur... Kolaylık falan da sağlar... Dur, bir bakalım.
*
- KURTULUŞ: Taşınsam kurtulur muyum acep?
BAZLAMA
SON günlerde bayağı moda oldu.
Asortik kafelerin bile mönüsüne girmiş durumda...
*
Ama hiçbirinin tadı, Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Külhüyük köyünde kendilerine “eme” diye seslenilen güngörmüş kadınların pişirdikleri bazlamanın yerini tutmaz.
NURİYE VE SEMİH’E SON SESLENİŞ
“ÖLÜYORLAR” dedik, “Aziz mübarek gündür” dedik, “Yapmayın” dedik,
“Bir ses verin” dedik, “Duyarlılık lütfen” dedik.
Yok.
Tınan yok.
*
O zaman yetkililere ve topluma değil de...
Nuriye ve Semih’e seslenmenin tam zamanı...
*
Nuriye! Semih!
Ölerek hak aramaya çalışmak, ancak ölüm karşısında titreyen vicdanların bulunduğu memleketlerde söz konusu olabilir.
Burası öyle bir yer değil.
*
Nuriye! Semih!
Lütfen bırakın şu eylemi.
Ölüme değil, hayata tutunun.