Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman, şehirlerin kurtuluş törenlerinin yapılmasına itiraz etmiş.
Dediği tam olarak şöyle:
“Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. ‘Ben esirdim, esaretim bitti, ben köleydim’ diye ikrarda bulunulmaz. Bu küçüklük kompleksi verir, bu yanlıştır, böyle şey olmaz.”
Niye bu kutlamalar, “Ben köleydim, ben esirdim, esarettim bitti” anlamına gelsin ki?
Belki de “Sen beni esir etmeye çalıştın ama bak nasıl da avucunu yaladın” anlamına geliyordur.
Avuç yalatmayı neşeyle kutlamanın nesi yanlış olabilir ki?
Bundan küçüklük kompleksi doğmaz. Doğsa doğsa emperyalizme çekilen matrak bir nanik doğar.
Köleleştirme girişimine, esirleştirme girişimine karşı sergilenmiş şanlı bir direnişi kutlamayacağız da neyi kutlayacağız Allah aşkına?
Türkiye’de hangi şehir, uzun bir süre esaret altında kalmış ki?
Anadolu’yu işgal etmeye kalkışan işgalciler...
Daha bacaklarını bile uzatamadan, daha rahat bir nefes bile alamadan, daha ceketlerini bile asamadan sökülüp atıldı bütün şehirlerimizden.
Kutluyorsak bunu kutluyoruz.
İsmail Kahraman, ayrıca şöyle şeyler de söylemiş:
“İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık.”
Müstevliler, alacaklarını alıp gittiler. Öyle mi?
Kurşun bile sıkmadık. Öyle mi?
Çarpışmadık, dövüşmedik. Öyle mi?
Müstevlilerin neleri almayı planladıklarını öğrenmek için Sevr’e bakmak bile yeterli değil midir?
İzmir’in işgalden kurtarıldığı günün bir anlamı yoksa... Yunan milliyetçileri, o günü neden “yas günü” olarak anıyorlar? Neden her 9 Eylül’de ağıtlar yakıyorlar?
Madem dövüşmedik, tek kurşun sıkmadık... O zaman ne diye “İstiklal Harbi’nde sarıklı mücahitler” diye destanlar yazdınız bunca zaman?
Hadi bu da son nokta olsun: