“E ne oldu? Bastın imzayı, döndün” diye bir yaklaşım tutturmuşlardı.
Şahane bir propagandaydı bu. Madrid Zirvesi’ni bir anda “U Dönüşü Zirvesi” haline dönüştüren bir propaganda... Acayip etkili bir çıkış yakalamış durumdaydılar. “Bağırıp çağırdı, sonunda imzayı çaktı” türü afili cümleler kuruyorlardı.
Kısacası...
Tam “Mutlu olduk” diyebileceklerdi ki...
Fakat o da ne?
Bir anda yıkıldı bütün dünyaları.
Nasıl yıkıldı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalar çakıldıktan hemen sonra yaptığı şu açıklamalarla:
- İmzalamış olmamız her şeyin bittiği anlamına gelmiyor.
- Bu sadece davettir.
- Daha bu işin onaylanma aşaması var.
- Esas karar parlamentodan çıkacak.
- Sözlerinde durup durmadıklarını izleyeceğiz.
- Durmazlarsa ona göre karar vereceğiz.
Bu cümleler, “İmzayı bastın, döndün” yaklaşımını bir anda boşa çıkaran cümlelerdi.
Propaganda hırpalanmış, güzelim yaklaşım heder olmuş, oyun bozulmuştu.
Yani...
Tam mutlu olmuşlarken yıkılmıştı bütün dünyaları.
Ben şunu bilirim, şunu söylerim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazen aşırı kalp kırıcı olabiliyor.
NE OLURDU HA, NE OLURDU?
EĞER ta en başta...
“İsveç ve Finlandiya’ya karşı hükümetin izlediği veto politikasını destekliyoruz” diyebilseydiniz...
Ne olurdu?
Oy mu kaybederdiniz?
Oy mu kazanırdınız?
Eğer ta en başta...
“İsveç ve Finlandiya tabii ki terör örgütlerine verdiği destekten vazgeçmeli” diyebilseydiniz...
Ne olurdu?
Tabanınız sizden uzaklaşır mıydı?
Tabanınız daha da genişler miydi?
Eğer ta en başta...
“Hükümeti eleştiriyoruz ama bu milli bir mesele. Burada hükümetle beraberiz” deseydiniz...