“KIRAAT” demek, “okumak” demek...
“Kıraathane” ise... “okuma evi”.
*
Kıraathane bizim geleneğimizde, kültürümüzde var.
*
Eskiden okuma yazma oranı çok düşük olduğundan...
Bir kişinin kitap okuduğu, diğerlerinin de dinlediği mekânlar olurmuş.
İşte bu mekânlara da “kıraathane” denirmiş.
*
(Dikkat: Herkes kitabını alıp bir köşeye çekilmiyor... Bir kişi kitap okuyor, herkes ona kulak veriyor.)
*
Sonra işin şekli değişti tabii...
Kitaptı, okumaydı falan unutuldu gitti.
Bildiğimiz kahvehaneler ortaya çıktı.
Ama eski bir alışkanlıkla bildiğimiz kahvehanelere de “kıraathane” demeye devam ettik.
*
Bugün “Kıraathaneye gidiyorum” dendiğinde...
“Okuma evine gidiyorum” denmiş olmaz.
“Kahveye gidiyorum” denmiş olur.
Böyle bilinir, böyle anlaşılır, böyle algılanır.
7’den 77’ye herkes böyle bilir, böyle anlar, böyle algılar.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıkladığı “millet kıraathaneleri” projesiyle aslında geleneğimizdeki kıraathane kültürünü diriltme çabası içinde.
Yani sadece kitaba, sadece okumaya alan açan mekânlar oluşturmak istiyor Erdoğan.
*
Peki sorun nerede?
Sorun şu iki noktada:
- BİR: “Kıraathane” dendiğinde akla “kahvehane” gelmesinde, kahvehane dendiğinde de akla işsizliğin gelmesinde.
- İKİ: “Kıraathane” ile “kahvehane” arasındaki farkı, inceliği, ayrımı anlatmanın çok ama çok zor olmasında.
*
Keşke...
“Kıraathane” kelimesinin istismar edileceği hesaba
katılsaydı...
Ve “millet kıraathaneleri” demek yerine...
“Bir geleneğimizi farklı biçimde de olsa yeniden hayata geçireceğiz... Kitap okumayı teşvik edeceğiz”falan denilerek...
“Millet kütüphaneleri” kavramı kullanılsaydı.