Ethem Bey’le 2006 yılının sonunda tanıştık. Rahmetli Hasan Doğan’ın bürosundaki yemekte karşılaşmıştık. Star gazetesine henüz başladığım günlerde...
Bir süre sonra gazetenin genel yayın yönetmenliğine getirildim.
Hasan Doğan’la çalışıyorduk daha çok.
Nasıl bir işbölümü yaptıklarını bilmiyorum ama Ethem Bey geri plandaydı. Dolayısıyla, çok az görüşebildik. İki ya da üç kez...
Renkli bir kişilikti. İlk izlenimim buydu... Muhabbetten hoşlanıyordu. Tarihe meraklıydı ve bu alanda hatırı sayılır bir birikime sahipti. Bunu hissettiriyordu. Üstelik eski bir gazeteciydi. 70’lı yılların ortalarında “bir süre” gazetecilik yapmış ama mücbir nedenlerle uzak kalmış. Ayaküstü karşılaşmalarımızda bunları konuştuk hep.
Bir de takılmaları...
Kendine has espri anlayışıyla konuştuğu kişilere takılır, mutlaka kısa bir “dumur” yaşatır. Bu özelliğini, ikinci ya da üçüncü görüşmemizde fark etmiştim. Hem takılır, hem birtakım abartılı benzetmeler yapar.
Ethem Bey’in tarzına yabancı olanlar, bu takılmaları ve abartılı benzetmeleri “maksadının dışına” taşıyabilirler. Nitekim taşıdılar. “Konya” ve “Kayseri” esprisinde olduğu gibi... Ya da, “Erdoğan’a âşık oldum” nitelemesinde olduğu gibi.
Hayır, elbette “Ethem Bey güzellemesi” yapmak için oturmadım masaya.
Bu bir “patron savunusu” da değildir.