"Yenikapı ruhu” ayağına bir süre sustular (daha doğrusu yutkundular), arka kapı ziyaretçisi John Bass’tan cesaret ve talimat alınca yeniden başladılar “kaçak saray” edebiyatına.
Bunu ilk (yani 15 Temmuz’dan sonra ilk) Kemal Bey telaffuz etmişti. “Gitmem” dediği halde gidip klozetlerin “altın”dan olmadığını gördüğü halde, içinde “kaçak saray” geçen son derece ucuz, son derece ayıp bir konuşma yapmıştı.
Ben aslında “ayakkabı kutusu”nu bekliyordum.
Nihayet bu da gerçekleşti.
Beklenen ayakkabı kutusu, Kemal Bey marifetiyle önceki gün muhteşem bir dönüş yaptı.
Bu, esasında, “sihirli” kutunun ikinci dönüşü oluyor.
İlkinde şöyle bir şeyler yazmıştım:
30 Mart seçiminin biricik ve vazgeçilmez “enstrümanı” olan ayakkabı kutusu yeniden aramızda... Bereketli bir araçtı, teslim etmek lazım... “Ayakkabı kutusu” üzerinden muhataplara laf sokmak, siyaset üretmek, analoji yapmak, sosyolojik tahlillere girişmek pek bir revaçtaydı. İcabında “koruyucu bir kalkan”dı...
Şöyle ki: