Kemal Kılıçdaroğlu’nun, MHP lideri Devlet Bahçeli’den randevu talep ettiği haberi kulislere düşünce, “şer cephesinde” bir heyecan dalgası esti.
Olabilir miydi?
Kılıçdaroğlu, “derinlerden” bir yerlerden mesaj getirmiş olabilir miydi?
Durduk yerde depreşen görüşme isteğinin arkasında, Bahçeli’yi anayasa değişikliğini desteklemekten vazgeçirecek bir “kolpa girişimi” olabilir miydi?
Niçin olmasındı?
Buna benzer şeyler daha önce çok olmuştu.
Dönemin Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu ve dönemin Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Mehmet Ağar benzer metotlarla etkisiz hale getirilmişlerdi.
Meclis’e girememişlerdi...
Bir diğer ifadeyle, “susturulmuşlardı...”
Kendilerine denilmişti ki (rivayete göre), “Grubunuzla birlikte Meclis’e girip lüzumsuz kalabalık oluşturursanız, asker yönetime el koyacak, ona göre...”
Bu iki seçkin siyasetçimiz de (kendi savunmalarına göre), demokrasiyi olası bir müdahaleden kurtarmak için Meclis’e girmemişlerdi. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin icat ettiği toplantı yeter sayısı (367) bulunamamış, e-muhtıracı Yaşar Büyükanıt’ın dediği olmuş, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilememişti.
Kemal Bey’den de, muhtemelen, bu yönde bir görev beklendi.
Bahçeli’yle görüşecekti, bazı dile gelmez tehditlerden söz edecekti, “Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse, kötü şeyler olacak” diyecekti ve “kötü şeyler”den örnekler sunacaktı.