Bu hükümet gittiğinde bize ne yapacaklarını çeşitlendiren Gezi ve Can Dündar ahfadı zat, “aslında sizin yaşamamanız lazım” diye son noktayı koyuyor.
Merhum Oğuz Atay, günlüğünde, “terakkinizi gördük” diyordu.
Bu ülkeye reva gördüklerinizi, ilerleme düşüncesiyle saplandığınız yeri, dramatik çöküşünüzü... Kaç yıldır tecrübe ediyoruz...
Bu cümleden olarak, “Gezi kalkışmanızı” da gördük, barışçıl dilinize tanık olduk.
Felsefeye meraklı bir profesörümüz (ki, değerli bir aydındır), Heidegger’ın dramatik savruluşunun niçin “felsefik bir mesele” sayılmayacağını gerekçelendirirken şöyle diyordu: “Süzülmüş ve kristalize olmuş dilin varıp varacağı yer faşizmdir. Süzülmüş bir seçkin olarak Heidegger da Nazi ideolojisinde keramet vehmetti ve dramatik tercihini yaptı.”
Bu kadar basit midir?
Bilemem ama “faşizm”in seçkin muhitlerde neşvü nema bulduğunu ve yurtlandığı anlayabilmek için Heidegger bilgisiyle donanmak gerekmiyor.
Görüyoruz bazılarının hallerini.
Koca koca adamlar...
Titrleri ve etiketleri var.
Batı dünyasına ve kültürüne vakıflar... Faulkner, Joyce filan çevirmişler... Felsefe sorunlarına meraklılar... Oturduklarında saatlerce “Aslında Althusser...” diye kafa ütüleyebilirler. “Donanımlı ve birikimli” adamlar...
Hallerini görüyoruz...