Kemal Tahir’in o sözünü unutamıyorum. İsmet Bozdağ’ın sohbet kitabında geçiyordu yanlış hatırlamıyorsam. “Batı’yla namusta anlaşmak... Bu olmaz işte arkadaş!” diyordu.
“Yoldaşlarının” reva gördüğü kötü muamele bir yana, düpedüz “hain” ve “kaçkın” ilan edildiği yıllar... O yılların isyanı belki de... Oradan biri ünleyecektir: “Marks’ı eleştirmek senin haddine mi? Kuram’ı pratiğe bakarak üretelim demek de ne oluyor? Pratik yaşanmıştır. Kuram bellidir. Batı meselesini hangi metotla çözdüyse, biz de o yolu deneyeceğiz.”
Kemal Tahir’in “Batılılaşma” notlarını karıştırıyordum.
Orada da çıktı karşıma.
Batı’nın kurumlarına yönelik şaşmaz hayranlığın bize hazırladığı fena akıbetten söz ediyordu.
Hayır, elbette “ideolojik” çevrelerin temellük ettiği klasik Batı düşmanlığıyla kalkışmıyordu. “Batı kategorik olarak kötüdür” düşüncesine de sahip değildi. “Bize özgü” olanı önemsiyordu. Bu topraklardan neşvü nema bulmuş düşüncenin sağlam ve sahih bir çıkış yolu olabileceğine inanıyordu. Klasik bir İslamcı da değildi. Denilebilirse, “yerli”ydi... İslamcılık düşüncesinin (Osmanlı dönemi İslamcılığından bahsediyorum) fikir babalarıyla sonradan tanışmıştı. Marksizm’le fazla“oyalandığı” için (niteleme kendisine aittir) dönüp oralara bakma gereği duymamıştı bile. Ama “yanılmışız” diyebiliyordu. Bunu itiraf etmekten çekinmiyordu.