Moskova’lara kadar gidip Lavrov’un ağzından “Kürt azınlığı” ifadesini koparan ve dolayısıyla bu ülkenin aslî unsuru olan Kürtleri Batılı refiklerine “marjinal siyaset çizgisinin insanları” olarak pazarlayan Demirtaş, ihanet çıtasını daha da yukarılara taşıdı.
Hayır, malum kongrede ettiği lafları tartışmayacağım.
İki gün önce, bu köşede yayımlanan yazımda, HDP/PKK olarak ne murat ettiklerini ve Kürtlere nasıl bir akıbet hazırladıklarını dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım.
Bugüne kadar HDP’den (eski adıyla BDP’den beklenen), PKK’yı meşru siyaset çizgisine çekecek politik bir yönelim içinde olması, buna uygun bir siyaset dili geliştirmesiydi. Bunun sözünü vermişlerdi. Özetle şunu söylüyorlardı: “Türkiye partisi olacağız. PKK’yı sisteme entegre edeceğiz.”
Tam tersini yaptılar.
PKK’ya teslim oldular.
Daha doğrusu, “Silahsız PKK örgütü” oldular.
Daha önce de (Bejan Matur’un “Dağın Ardına Bakmak” adlı kitabından bahisle) yazmıştım.
Önce Matur’un konuyla ilgili tespitlerini hatırlayalım: “Yaşanan çatışma PKK’nın sisteme entegre olma sancısıdır. Başından itibaren kendini şiddetle yapılandırmış bir örgütün demokratik siyasete dâhil olmasının sancıları ve imkânsızlıklarıyla boğuşuyor Türkiye şu an. / Bu sancılar devam ederken karşımıza meşru bir muhatap olarak çıkan BDP’de (yani HDP’de) ısrar etmenin anlamı bu nedenle büyük. BDP’yi (yani HDP’yi) gerektiğinde eleştirerek onun kendi siyasetini etkin kılmasında ısrar etmek hayatın yanında durmakla eşanlamlı çünkü. İmkânsızı imkânlıya çevirmek çabasıdır bu aynı zamanda. / BDP’ye (yani HDP’ye) şunu sormak gerekiyor; ‘değişimini arzu ettiğiniz devletin Kürtlere karşı politikalarını hangi araçlarla dönüştürmeyi hedefliyorsunuz?’ / BDP’nin (yani HDP’nin) bilinen argümanlarına bakıldığında, değişimini istediği yapıyı tanımaktan uzak bir siyaset yaptığını görmek zor değil.”