Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, henüz kararlarıyla gurur duymadığı günlerde, “Anayasa Mahkemesi’ni kapatalım” demişti. Tekliften ziyade, bir “tepki”ydi... Benzeri bir teklifi ben gündeme getirsem, ileri gitmiş mi olurum? Konu, Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteciyle ilgili aldığı hak ihlali kararı... Kararın açıklandığı gün, “casusluk artık serbest” demiştim. Çünkü iki gazeteci, Can Dündar ve Erdem Gül, devletin gizliliğine sızmış, hakkında “yayın yasağı” bulunan bir konuyu speküle etmişlerdi. Hani, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Yargı kararı herkesi, her kurumu bağlar” diyordu ya... Anayasa Mahkemesi’nin aldığı “hak ihlali” kararı bir “yargı kararı” değildi, bir ombudsman görüşüydü ama MİT TIR’ları olayının uluorta konuşulmasına yasak getiren karar, adlı adınca “yargı kararı”ydı... Herkesi ve her kurumu bağlaması gereken bu karar, Joe Biden’dan torpilli Can Dündar’ı (niyeyse) bağlamadı. Dün, bir gazetemiz, Anayasa Mahkemesi’nin nicedir beklenen gerekçeli kararını yayınladı... Hani, yine Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, gerekçesiz karar açıklamanın “anayasanın ruhuna” aykırı olduğunu söylüyordu ya... Gerekçesini ortaya koymadan, iki gazeteci hakkında karar aldılar (akıbetleri konusunda hüküm verdiler), bir diğer ifadeyle, anayasanın ruhuna aykırı davrandılar. “Pekâlâ gerekçe arkadan gelebilir” demiş oldular.