John Le Carre’nin “Soğuktan Gelen Casus”romanı, “casusiye”tabir edilen türün en başarılı, en etkileyici örneklerinden biridir, hatta başlıcasıdır; edebiyat değeri tartışmalı romanların yanında bir “başyapıt”gibi yükselmektedir.
Bulursanız mutlaka okuyun...
Carre, yıllarca “uyutulmuş”bir istihbarat elemanının hazin sonunu anlatıyor.
Öyle bir son ki, gırtlağınız düğümlenecektir...
Care’nin kahramanı, kendi ulusu, kendi kampı için savaşıyordu.
Bizimki, yani bu yazıya konu olan zat, başka ulusların, başka kampların ajanlığını yapıyor. Karşı tarafa çalışan bir “köstebek...”
Carre, bu adla da (“Köstebek”adıyla da)bir roman yazmıştır ama ben “Soğuktan Gelen Casus” romanına gönderme yapmayı daha uygun buldum. Durumu daha iyi açıklıyor çünkü...
Evet, Carre’nin kahramanı, kendi ulusu, kendi kampı için savaşıyordu; bu nedenle ve açığa çıkma pahasına “soğuk”diye tanımlanan karşı kampta “uyutulmuştu”; iş başa düşünce de açığa çıkmış ve öldürülmüştü. Deyim yerindeyse, bir vatanseverdi. Müptezel değildi.
Bizimki (bu yazıya konu olan zat), “soğuk”tan değil ama daha beter bir yerden, “cehennem”den geldiğini söylüyor.
Hayır, öldürülmedi...
Sadece “açığa çıktı.”
Daha doğrusu, açığa çıkacağı anlaşılınca (çünkü karşı tarafa çalışan bir “köstebek”ti), kendisini uyutanlar aracılığıyla önce cezaevinden kurtarıldı, sonra yurtdışına kaçırıldı.
Cumhuriyet gazetesini FETÖ-PKKçizgisine çeken gazeteciden söz ediyorum.
Başat görevi, Türkiye’yi “teröre destek veren ülkeler”listesine sokmaktı.
Bu amaçla, FETÖ’nün MİT TIR’ları baskınında elde ettiği görüntüleri yayınladı ve “Türkiye’nin DEAŞ’a silah gönderdiğini”öne sürdü.