İbretle ve dehşetle izliyoruz Ahmet’lerin dalaşmalarını... İlki, kelimelere dans ettirme becerisine sahip, ama kötü kurulmuş cümlelerle roman yazan, bunu da hiç sorun etmeyen, edebi niteliği tartışmalı romanlar yazdığı halde başkalarının Nobel’ini kıskanan Ahmet: Ahmet Altan...
İkinci cumhuriyetçi ve anti-militarist olarak başladığı demokratlık yolculuğunu, “Fethullahçı militarist” olarak tamamlamış bir şahıs.
Kurtuluşun, “bize çok acı çektirecek büyük bir altüst oluşla mümkün olacağını” bildiren yazılar yazıyor. Arada kendini tutamayıp “No Pasaran” diye ünlüyor...
Muhtemel bir iç savaşta, Göztepe-Bağdat Caddesi steplerini tutacak herhalde; “Tayyip’e geçit yok” diye bağıracak.
Bu Ahmet’in bir de kardeşi var: İsmi Mehmet.
Bu arkadaş da mütemadiyen “iç savaşın kanlı cehennemini” öğütleyen yazılar yazıyor.
İç savaşın kanlı cehenneminden geçmeden bu işler düzelmezmiş...
Hangi işler?
Erdoğan’ın yokluğunda kuracakları “dönüştürülmüş” (malum çete tarafından “içeriden” dönüştürülmüş) Fethullahçı devleti işaret ediyor.
İşlerin düzelebilmesi için “iç savaş” yetmez.
PKK’nın da bu süreçte rol üstlenmesi gerekiyor...
Mesela?
Mesela, müzakerelere boşverip, “çatışma sürecini” devam ettirmesi...
Bunu şu şekilde formüle etmişti Mehmet Efendi (Gürbüz Özaltınlı’nın özetlemesiyle aktarıyorum): “Ey Kürtler; Kobani’yle birlikte, Batı’nın Ortadoğu’da aradığı model toplum olarak tam desteğini kazanabileceğiniz, bağımsız devletleşmeyi başarabileceğiniz olağanüstü bir tarihsel fırsat yakaladınız. Şimdi Erdoğan’la dar bakışlı yerel bir barış yapmanın değil, çok daha geniş ve büyük düşünüp, hayranlık yarattığınız Batı’nın desteği ile bağımsız devlet için savaşmanın zamanı.”