Şık bir çekilişle çekildi. Veda konuşması şahaneydi. Tertemiz bir Başbakanlık sergiledi. Gidenin arkasından kötü konuşulmaz.
Hepsi tamam da...
Başbakan’ın fahri danışmanı, “Davutoğlu’nun gidişine üzülmeyenler cahildir, eğitimsizdir, kentli değildir...” demeye getiren yazılar yazacak, bir tür “sınıfsal aşağılamada” bulunacak, gidenin arkasından mesnetsiz “başarı tabloları” çizecek ama sınıfsal aşağılamaya konu edilenler “Şu başarı tablosuna bir bakalım” demeyecek. Öyle mi? (Fahri danışman, Yılmaz Özdil’in açtığı kulvarda sağlam ve emin adımlarla ilerliyor. Cumhurbaşkanının danışmanları için de eşcinsel imasında bulunmuştu. “Bidon kafa”ya ulaşması yakındır.)
Bence de şık bir çekilişle çekildi. Veda konuşması şahaneydi. Tertemiz bir Başbakanlık sergiledi. Bugüne kadar hakkında hiç kötü konuşmadık. Bundan sonra da konuşmayız.
Fakat konuşmamız gereken konu şu:
Şık bir çekilişle çekilen ve kendisini “alacaklı” kılmak için uzlaşmacı ve yatıştırıcı bir dil kullanan Davutoğlu, gerçekten de uzlaşmacı ve yatıştırıcı mıydı?
Başbakanlığı döneminde işler nasıl yürüyordu?
Başarılı mıydı?
Evet, “uyumlu” görüntüsü vermek için olağanüstü bir çaba sarf ediyordu, Cumhurbaşkanı’nı üzmemeye çalışıyordu ama gerçekten de uyumlu muydu? Ya da nerelerde hata yaptı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’da “Bu iş Ahmet Bey’le yürümüyor, herhalde yürümeyecek” duygusu oluşturdu?
Bunları konuşmamız gerekiyor.
Önce bir alıntı yapmak istiyorum. “Biz Erdoğan ile bir anlaşma yapmadık, biz Davutoğlu’nun Başbakanlığındaki Türk hükümeti ile anlaştık” diyen Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’dan...