Selahattin Demirtaş, sazıyla sözüyle katıldığı televizyon programında çok güzel barış mesajları verdi, içinde “halkımız” geçen uzun ve karmaşık cümleler kurdu, arada bir “hırsızlar” dedi, siyasi rakiplerine (haliyle) verdi veriştirdi.
Her şey güzeldi.
Gece güzeldi.
Sohbet güzeldi.
Danışıklı sorulara verilen danışıklı cevaplar güzeldi.
Saz güzeldi.
Selahattin Demirtaş’ın “Geçti dost kervanı” türküsündeki performansı güzeldi.
Bütün siyasi partilere “eşit mesafede” duran ve asla taraf tutmayan Aydın Doğan’ın televizyon kanalındaki HDP ve Selahattin Demirtaş güzellemesinden çıkan sonuç şuydu:
Demirtaş’ı farklı değerlendirmeyin. “Kürt gibi” görmeyin onu. Bizden biridir. Sazıyla sözüyle, marjinallere verdiği destekle, edasıyla tavrıyla, Cihangir ve Nişantaşı ahalisine yönelttiği sesle içimizden biridir. (Sazıyla sözüyle “türkü dostlarının” yüreklerinde yer edinen bu genç siyasetçiye, her türlü çanak soru sorulacaktır ama “Kobani’yi bahane ederek militanlarınızı sokağa döktünüz, 52 Kürt vatandaşının katledilmesine neden oldunuz. Elinizdeki kan kurumadan nasıl mızraba dokunabiliyorsunuz?” denilmeyecektir.)
Elinin kanıyla mızraba dokunan/dokunabilen bu genç siyasetçi, harika barış mesajları veriyor... Ama (niyeyse) öfkeli... “Barış” derken bile öfkeli.