Gazeteci ve yazarların tutuklanmaları toplumun bir kesimi tarafından eleştirilir... Doğaldır.
Ergenekonve Balyoz soruşturmaları çerçevesinde çok sayıda gazeteci ve yazar tutuklanmış, bu durum, “toplumun bir kesimi” tarafından eleştirilmişti.
Temel itirazın şu olduğunu hatırlıyoruz: “Ortada bir darbe niyeti olabilir... İyi de bu gazetecilerin suçu ne? Askerin siyasete müdahalesini yeterince vahim bulmayan herkesi içeri mi tıkacaksınız?”
Bu açıklamalara, toplumun diğer kesiminden itiraz geldiğini de hatırlıyoruz: “Askerin siyasete müdahalesini vahim bulmamak da aynı şekilde vahimdir ve darbe suçudur.”
Duruma ve konjonktüre göre, her iki kesimden de insanlar tutuklandı. Tutuklanıyor. Muhtemelen bundan sonra da tutuklanacak. Benzeri itirazlar bundan sonra da yükselecek.
Burada gözeteceğimiz standart şu olmalı: Bize değen haksızlıklar karşısında sesimizi yükseltiyorsak, başkalarına değen haksızlıklar karşısında da sesimizi yükseltmeliyiz. (“Adil” sözcüğünü kullanmamak için “standart” diyorum. Yaklaşımlarında ve itirazlarında adaleti gözeten insan sayısı o kadar az ki... Adil olmasınlar ama hiç değilse bir standardı gözetsinler.)
Sözü Murat Belge’ye getirmek istiyorum.
Olayları serinkanlı ve sağduyulu bir nesnellikle izleyen, en azından böyle bir izlenim bırakmış Murat Belge, Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarına karşı çıkanları, “serinkanlı” diyemeyeceğimiz bir öznellikle (bazen de öfke nöbetleriyle) karşılamıştı. Askerin siyasete müdahalesini vahim bulmayanlara karşı yazdığı hırpalayıcı yazılar taptaze hafızalarımızda duruyor.