Kaçamayacağınız gündem konuları vardır... Kenan Evren’in ölümü bunlardan biri... İlle bir şeyler yazmak zorundasınız.
İlginçtir, Kenan Evren hakkında hem yazmak istiyorum, hem istemiyorum.
İstiyorum...
Çünkü Kenan Evren, küçücük hayatımızı altüst eden 12 Eylül darbesinin mimarıydı...
İstemiyorum...
Çünkü Kenan Evren ve darbesi hakkında yazılmadık bir şey kalmadı...
Bugünkü gazeteleri açıp bakın, çarşaf çarşaf 12 Eylül bilançosu: Öldürülenler, sürülenler, yurttaşlıktan çıkarılanlar, fişlenenler, gözaltına alınanlar, işkence görenler, asılanlar...
Kenan Evren, an itibariyle, bize/ailemize çektirdikleriyle anılacaktır. İşin siyasi kısmı refiklerimize kalsın.
Diyebilirsiniz ki, “Başkalarının çektiklerinin yanında sizinki ne ki...”
Doğrudur. Henüz 19’umu ikmal etmiştim. İki kez gözaltına alındım. Gözaltına alınmak günlük olaylardandı, vaka-i adiyedendi. İlkinde dayakla yırtmıştım. İkincisinde maaile, babam, küçük erkek kardeşim ve iki kız kardeşimle birlikte, iki gün boyunca Kapalı Spor Salonu’nun soğuk tribünlerinde, üstelik “yoğun güvenlik önlemleri” (!) altında, bekletilmiş, sorgumuzu müteakip salıverilmiştik.
Büyük ağabeyim bizim kadar “talihli” değildi. Aylarca gözaltında tutuldu. Ağır işkencelerden geçti. Mahkûm edildi. Yıllarca o cezaevi senin bu cezaevi benim dolaştırıldı.