Daha ilk saniyeden itibaren kendini ele veren bir “tahfif ve küçümseme” çabası...
Kurgulanmış “körler-sağırlar” platformuna (başka seçenekleri olmadığı halde) lütfen davet ediyorlar, ödülünü “lütfen” veriyorlar, konuşma yapmana müsaade etmeden kapıyı gösteriyorlar. (“Diriliş-Ertuğrul” dizisinin yapımcılarına bu muameleyi reva gördüler. Büyük bir terbiyesizlik yaptılar.)
Gitmeyin bu adamların körler-sağırlar platformuna...
Size “verilmiş gibi” yapılan ödülleri kabul etmeyin...
Fatih Portakal diye bir adamın ödül aldığı ve terör örgütü propagandası yaptığı bir gecede işiniz ne?
Fetullah övücülüğü yapacağınızı bilselerdi size çıkış kapısını göstermeyeceklerdi, ucuz şovmenlerine “İzlemedim ama ilk fırsatta izleyeceğim, her gün izleyeceğim, mütemadiyen izleyeceğim...” türünden sulu konuşmalar yaptırmayacaklardı ve verdikleri kıytırık ödülü televizyon röportajlarıyla destekleyeceklerdi.
Neyse ki, “netice” iyi oldu.
Ödül, usulü dairesinde sahibine iade edildi.
Bu nedenle, “Diriliş-Ertuğrul” dizisinin yapımcılarını kutluyorum ve “gazaları mübarek olsun” diyorum...
O ödülü (Aydın Doğan’ın “Altın Kelebek Ödülü”nü) iade etmekle son yılların en şık protestosunu gerçekleştirmiş oldular...
Böylece, hem bir “sahteliği” deşifre ettiler, hem de kendilerini takdir makamında görenlere (ödül-taltif mekanizmasını kötüye kullananlara) esaslı bir ders verdiler.
Bravo!
Hazır konu açılmışken, “Altın Kelebek”le taltif edilen haberci arkadaşımıza ödülünü veren medya patronu için de bir çift söz söylemek istiyorum.
Evet, darbe gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajını ilk duyuran haberci hemşiremiz de ödüllendirildi.