Başlık size neyi hatırlatıyor? Hiçbir şeyi elbette... Bu soruyu, asıl, meslektaşlarının “şeref” durumunu sorgulayan refikimize sormak gerekiyor. İki gazetecinin (Can Dündar ve Erdem Gül’ün) salıverilmesini problem yapan bazı şerefsizler varmış... Böyle diyor refikimiz. İthamdan, bu satırların yazarı da payını alıyor elbette... Başlığa çıkardığım ifadeyi kullanmadan önce, meseleye nasıl baktığımı özetlemem gerekiyor. Maddeler halinde yazarsam, daha iyi anlaşılacaktır: BİR- Baştan itibaren, bir “meslek” tartışması yapmıyoruz. Konu, iddia edildiği gibi, “ifade özgürlüğü” de değil... Kimse, Can Dündar’ın ifade özgürlüğünü kullanmasından rahatsız değil. Ben değilim mesela... Üstelik bu zatın, “ifade özgürlüğü” çerçevesinde karıştırdığı haltları bildiğim ve bunları bir “gazetecilik çabası” olarak görmediğim halde... “Gezi kalkışması” sırasında yaptığı provokasyonu “Canım, düşüncesini açıklamıştır” deyip geçebilir misiniz? “Polis Taksim’de katliam hazırlığı yapıyor, annelerinin kucağından çocukları zorla alınıp götürülüyor. Oğlum kayıp, bulamıyorum. Validen yardım istedim; o da çaresiz olduğunu söyledi” diyen bir adamın masumiyetine inanabilir misiniz? Ben inanmadım ve sahtekârca çarpıtmalarını her fırsatta yüzüne vurdum. Namuslu bir insan, çıkıp özür diler. Ne bileyim, utanır. Yüzü kızarır, filan... Can Dündar, provokasyonu elinde patladığı halde, ne herhangi bir açıklama yaptı, ne de özür dileme yoluna gitti.