Radikal yazarı Cengiz Çandar’a göre, “Bu savaş, PKK ile Erdoğan’ın savaşı...”
Bu durumda, “Devrimci halk savaşı başlamıştır” diyen Bese Hozat’la, “TC Silvan’da baraj yapıyor, biz de ateşkesi bozuyoruz” ültimatomu gönderen Cemil Bayık Erdoğan’ın adamları oluyorlar...
Burada uzun uzun ateşkesin nasıl ve kim tarafından bozulduğunu anlatacak değiliz.
Çandar Dolmabahçe tartışmalarına baksın. “Dolmabahçe mutabakatı” olarak ortaya çıkan metne kimlerin itiraz ettiğini ve silah bırakma kongresinin nasıl ötelendiğini araştırsın... Bazı ipuçları bulacaktır.
Demirtaş, bu metne karşı Mersin’den ses vermişti: “Bu mutabakat barış getirmez. Bu durum Kürtlerin aleyhinedir, şimdiden ilan ediyorum” demişti ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la diz dize oturan adamlarını (Sırrı’ları, İdris’leri filan) kepaze bir durumda bırakmıştı.
Sonra laf kalabalığına getirip eklemişti: “Tecrit devam ettiği sürece... Öcalan’ın durumunda iyileştirme yapılmadığı sürece... Silâh bırak çağrısı Önder Apo’dan gelmediği sürece...”
Cengiz Çandan bunları bilmez mi?
İmralı heyeti, Dolmabahçe görüşmesinden hemen önce gitmişti İmralı’ya, son talimatları almıştı.
Buna göre, Öcalan Nevruz’da silah bırak çağrısı yapacak, PKK da kongre toplayarak bu işe bir “nihayet” verecekti.
Çandar bu süreci bilmez mi?
Bilmez olur mu hiç?
Dolmabahçe deklarasyonu olarak ortaya çıkan metne Demirtaş’ın niçin rezerv koyduğunu, niçin “Bu anlaşma Kürtlerin aleyhinedir” dediğini de çok iyi bilir.
Metindeki “kamu düzeni” lafzı rahatsız ediyordu Demirtaş’ı...
Öyle ya, şehirler “silah deposu” haline getirilemeyecekti... Bu silahlar (usulünce) toplanacaktı... “Gençlik hareketi” adı altında sokaklara dökülüp kimlik ve trafik denetlemesi yapan serseriler ayıklanacaktı...