Hayatı yalan olmuş bir gazeteci...
Neyi doğru söylediği, neyi çarpıttığı ancak fikri takiple anlaşılabilir.
Böyle bir zahmete (yani fikri takip zahmetine) değmeyeceğini bildiği ve “Ben yazayım... Nasılsa yiyorlar...” diye düşündüğü için pervasızca sallıyor.
İnsan, “yalancılığı” tescil edildiğinde, utanır, üzülür, ne bileyim, durumu toparlamaya çalışır.
Bu “karakter”in pervası yok. Utanması da yok...
Herhangi bir alınganlık göstermiyor. “Yalan söyledim, özür dilerim” demiyor...