Ne olduysa, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi John Bass’la görüştükten sonra oldu.
Değişti.
Hem de görülebilir bir biçimde değişti ve “fabrika ayarları” tesmiye olunan ruh haletine döndü: Yenikapı’da darbecilere şarlayan Kılıçdaroğlu gitti, muhalefet etmek için muhalefet eden eski Kılıçdaroğlu geldi.
İstihbar ettiğimiz kadarıyla, Büyükelçi’yle sık sık görüşürlermiş. Daha doğrusu, ABD Büyükelçisi Kılıçdaroğlu’nu sıklıkla ziyaret edermiş.
Hangi aralıklarla olduğunu bilmiyoruz.
Zira Büyükelçi (yine istihbar ettiğimiz kadarıyla), bu ziyaretlerin bir bölümünü “gizli” yaparmış. Etrafta gazeteci olmamasına dikkat edermiş.
Hayırlısı olsun...
Mutlaka önemli meseleleri görüşüyorlardır, mutlaka gizli kalması gereken bilgileri paylaşıyorlardır.
Fakat merakımı muciptir:
Hangi ABD Büyükelçisi, bulunduğu ülkenin ana muhalefet lideriyle bu sıklıkla görüşür? Dahası, hangi ülkenin ana muhalefet lideri bir ABD Büyükelçisi’nin bu yakın tarassudunu içine sindirir ve bunda bir problem görmez?
Bana sorarsanız, bu “çat kapı ziyaretleri” biraz sorunlu.
En azından, biçimsiz...
Hadi yumuşatarak söyleyelim: Gereksiz.
Dost ülke... Stratejik ortak... NATO’dan müttefikimiz... Bizi süt tozu gerçekliğiyle tanıştıran yardımsever ülke... Hepsine eyvallah da, ülkeler arasındaki ilişkileri her zaman “dostluk” belirlemiyor. Dolayısıyla, Bass’la görüştüğünüzde, sadece bir dostla görüşmüş olmuyorsunuz. Aynı zamanda, terör örgütlerine silah desteği sağlayan rakip (ve bazen çıkarlarınızın çatıştığı) bir ülkenin Büyükelçisiyle görüşmüş oluyorsunuz. Yani, ülkeler arasındaki ilişkileri bazen “rekabet” de belirleyebiliyor.