Terörün dini, ırkı, mezhebi olmaz... “İki kere iki dört eder” basitliğindeki bir gerçektir bu. Nasıl ki “Hıristiyan terörü”, “Yahudi terörü”, “Mecusi terörü”, “Şaman terörü” demiyorsak, “İslam terörü” de dememeliyiz... Bühtandır!
Efendim, İslam’ın bir yorumu...
Bırak İslam’ın bir yorumunu... Milyonlarca insanın ölümüne yol açan iki büyük “cihan savaşı”nı Hıristiyanlar çıkardı, “Hıristiyanlığın bir yorumu” diye kafa ütülemediniz. Her şey bir “yorum”un sonucudur zaten. Sert Selefi tavır da bir yorumdur ama bunun kabahatlisi İslam değil, onu o şekilde yorumlayanlardır. (Aptallar için özel not: Böyle bir yorumun ortaya çıkmasıyla, “dinin siyasallaşması” arasında bir irtibat kurulamaz. Sadece, yorumun kendisi “siyasal bir tavır” olabilir.)
Paris saldırısının altında Batılı istihbarat örgütlerinin katkısı aramak ve bulmak sonucu değiştirmez.
Bir IŞİD saldırısıdır bu. Bir diğer ifadeyle, DAEŞ saldırısı...
DAEŞ, “Bu benim işimdir” diye açıkça üstlendi zaten.
Dünyanın her bölgesini “savaş alanı” ilan eden, terör örgütünü de aşan bir yapıyla karşı karşıyayız... Bu yapının nereden ve nasıl neşet eteğini anlamak entelektüel bir vazifedir.
Dün Suruç’u, Ankara’yı, Paris’i patlattılar... Yarın Moskova’ya, Londra’ya, Brüksel’e, Roma’ya, şuraya buraya yönelecekler. Ciddiye almak lazım...
DAEŞ’in insan kaynağı bize bir şeyler anlatmalı... Dünyanın dört bir yanından adam toplayıp savaştırıyorlar. “Bu adamlar neden bu kadar vahşi?” sorusuyla birlikte, “Bu adamları dünyayı patlatacak noktaya getiren öfkenin bir sebebi olabilir mi?” sorusunu sormalıyız. Bu da entelektüel bir vazifedir.