Önüne gelen gazeteciye dava açıyor... Kim kendisine değdiyse, mahkemeye koşuyor. Boşu yok...
Dün, Sabah gazetesinden aradılar, “Aydın Bey bizi davaya boğdu. Sizde durum nedir?” diye sordular.
Bizde de durum çok farklı değil.
Gazetecilere açılan davayı bir tür “susturma yöntemi” olarak değerlendiren Ertuğrul Özkök’e, patronunun da aynı yöntemini benimsediğini hatırlatmak lazım.
Üstelik Aydın Bey’in açtığı davalar, hakaret davası değil.
Kimse Aydın Bey’e küfretmiyor çünkü; “Mezarına işesinler” demiyor; “hırsız”, “diktatör”, “katil”, “Yezit”, “Firavun” ilan etmiyor; üçüncü köprüye harim-i ismetinden birinin (bir hanımefendinin) ismini vermiyor.
Şunu söylüyorlar: “Bavul içinde gelen 2 milyon doların sırrı nedir? POAŞ’ta ne oldu? Dışbank’ı hangi parayla satın aldın, sonra niçin elden çıkardın? Elektrik dağıtım ihalesinde işin neydi? Borsada manipülasyon yaptın mı? Yargıtay, elindeki basın yayın organlarını baskı aracı olarak kullandığına ilişkin bir karar vermişti; durumu düzelttin mi?”
Bu sorulardan hoşlanmıyor Aydın Bey... Hemen mahkemeye koşuyor.
Fakat hoşlanmayacağı, üzüntüyle karşılayacağı başka gelişmeler de yaşanabilir. Aklında bulunsun...
Önceki gün, gazetelerde, savcılığın Aydın Bey’in ifadesine başvuracağı yönünde bir haber okuduk.
Muhtemelen, 28 Şubat’taki rolünü soracaktır.