Hatırlar mısınız, AK Parti’nin iktidarı devraldığı yıllarda, iki liderin (seçim öncesi) vardıkları mutabakat üzerine yeni anayasa meselesi gündeme gelmişti.
Erdoğanda, Baykal da, kamuoyu önünde söz vermişlerdi.
Hükümet kurulur kurulmaz, Meclis’in yapacağı ilk iş, ülkeyi cunta anayasasından kurtarmak olacaktı.
Seçim yapıldı.
Meclis’e iki parti (AK Parti ve CHP) girdi.
Bir hükümet kuruldu...
Erdoğan, yargı marifetiyle seçime sokulmadığı için, yeni hükümetin Başbakanı Abdullah Gül oldu.
Ülkenin acil çözüm bekleyen meseleleri vardı ama bunu tahkim edecek (çözümü kolaylaştıracak) operasyonların başında yeni anayasa geliyordu.
Bu durum Baykal’a hatırlatıldı.
İki partinin oluşturduğu parlamento düzeni içinde bu iş daha kolay olacaktı. Komisyonda vakit kaybedilmeyecekti. Genel kurul gereksiz sorular ve grup önergeleriyle kilitlenmeyecekti. Üstelik hazırlanmış bir kamuoyu vardı.
Baykal’ın cevabı ne oldu, biliyor musunuz?
Kelimesi kelimesine aktarıyorum: “Hoppala, bu anayasa değişikliği de nerden çıktı?”
Baykal, mızıkçılığını ilerleyen yıllarda da sürdürdü.
Mesela, Erdoğan’ın “hadi şu cunta anayasasından kurtulalım” tazyiki üzerine şöyle bir açıklama yaptı: “Hayrola, darbe mi oldu ki anayasa yapıyoruz?”
Öyle ya, anayasa yapma hakkı sadece “darbecilere” aitti. Millet bu işi beceremez. Anayasayı, ancak ve sadece, işaret yöntemiyle oluşturulmuş Meclis’ler (yani, “Kurucu Meclis” adı verilen konvansiyonlar) yapar.
Bir tarihte de, yine tazyik üzerine, “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”na üye gönderdiler.
Maksat, zevahiri kurtarmaktı.