Kavganın çetelesini tutan ama merkeze koyduğu “İslamcılık” kavramıyla ilgili yüzeysel bilgi sahibi bile olamayan biriyle müsademe edecek, hele “İslamcılık” kavramını tartışacak değilim.
Bugüne kadar, kendimle/siyasal duruşumla ilgili bir tanımlama çabası içinde olmadım, kendimi ideolojik karşılığı olabilecek bir kavramla, bir aidiyetle tanımlamadım.
Buna ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.
Başkaları tarafından tanımlanmış, sınırları çizilmiş bir “inanç ve kültür ortamı”nda (dairesinde) bulunduğumu biliyorum. Bir aidiyetten geliyorum ve bundan rahatsız değilim. Bu bilgi yeterlidir.
Dolayısıyla, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu bir tartışmanın, bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşının parçası, aktörü ya da militanı değilim.
Bunun kavgasını da vermedim, vermiyorum.
Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor. Yürüttüğümüz iddia edilen kavga “taraftarlar” ve “muarızlar” oluşturmuşsa, bu tamamen benim ve kavga partnerim olduğu iddia edilen Taşgetiren’in ihtiyarı dışındadır.
Evet, Taşgetiren’in bazı yaklaşımlarını itirazlarım oldu; bunları kırmadan, dökmeden, özenli olmaya çalışan bir dille köşemde ifade ettim. Bazılarına cevap aldım, bazılarına alamadım. Kaldı ki, itirazlarım/rezervlerim, merkezinde “İslamcılık” kavramının bulunduğu tartışmayla alakalı değildir.