Başlığı görünce ürperdim. Okuduklarım hoşuma gitmedi. Hemen “Bir ülkede yazarlar susturuluyorsa...” kalıp cümlesi ve o cümlenin arkasından sıralanacaklar geldi aklıma.
Bildik faşizm edebiyatı... “Susmayacağız” haykırışları...
Haber “usta gazeteci” Ahmet Altan hakkında soruşturma başlatıldığını duyuruyordu. “Usta gazeteci” nitelemesi, konuyu haberleştiren Zaman gazetesine ait...
Usta gazeteciyi soruşturma aşamasına getiren vetireyi şu şekilde özetlemiş gazete: “Ahmet Altan, İpek Medya’ya yapılan hukuksuz operasyonun ardından 2 Eylül’de Samanyolu Haber’deki programa katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’yi eleştirdi. Erdoğan’ın Anayasa’yı çiğnediğini söyledi. Altan’ın konuşması, yandaş medyada ‘Altan canlı yayında Erdoğan’ı tehdit etti’ ve ‘Erdoğan’a küstah tehdit’ şeklinde haber yapıldı. Erdoğan’ın avukatlarının şikâyeti üzerine harekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Altan hakkında ‘Cumhurbaşkanı’na, hükümete, kamu görevlilerine hakaret ve halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek’ iddiasıyla soruşturma başlattı.”
Daha önce çok yazdım. Güç ve iktidar sahiplerinin eleştiri (hatta hakarete ve küfre varan sözler) karşısındaki pozisyonunun ne olması gerektiğini, kendimden örnekler vererek anlatmaya çalıştım...
Ben Cumhurbaşkanı ya da Başbakan’ın yerinde olsam, edilen hakaretlere dönüp bakmam bile. Hakaret sahipleriyle, mahkeme huzurunda da olsa,“hesaplaşmayı” tenezzül meselesi sayarım.
Söylemesi ayıptır, şu dımdızlak halimle bile bu nevi sözlere bakmıyorum, görmüyorum, ilgilenmiyorum. Hakaret sahipleriyle mahkemede hesaplaşmayı zül addediyorum. O çirkinliklerle ve rezilliklerle muhatap olmamaya çalışıyorum. Canımın çok sıkıldığı durumlarda, çok şükür elimde kalemim var, canlarına okuyorum, tabir-i amiyane ile kötü söz sahibini “itin bilmem neresine” sokuyorum.